Çözüm: Bütün nazarlar Kur’ân’a çevrilmeli!
Geçen hafta, üstatlarımız Said Nursî, Sezai Karakoç ve Mehmed Akif’in tespitlerinden hareketle; ümmetin felaketinin Kur’ân’dan uzaklaşmakla başladığını ve bugün Kur’ân’ın anlaşılmak yerine teberrüken okunur hale geldiğini, bizzat Kur’ân’ın ifadesiyle ümmet-i Muhammed’in Kur’ân’ı terk edilmiş bıraktığını vurgulamıştık.
Bugünkü yazımızda ise, yeniden Kur’ân’a dönüşün imkan ve usûlleri üzerinde duracağımızı söylemiştik.
Üstad Said Nursi, Sünûhât risalesinin “Kur’ân’ın Hakimiyet-i Mutlakası” bölümünde, ümmetin yeniden Kur’ân’a dönmesinin kaçınılmazlığına işaretle, birbirine bağlı üç yol gösterir:
“Hâcât-ı diniyede cumhurun enzarını doğrudan doğruya, câzibe-i i’câz ile revnakdar ve kudsiyetle hâledar ve daima iman vasıtasıyla vicdanı ihtizaza getiren hitab-ı ezelînin timsali bulunan Kur’ân’a çevirmek üç tarikledir:
1. Ya müellifînin bihakkın lâyık oldukları derin bir hürmeti, emniyeti tenkitle kırıp o hicabı izale etmektir. Bu ise tehlikedir, insafsızlıktır, zulümdür.
2. Yahut, tedricî bir terbiye-i mahsusayla kütüb-ü şeriatı şeffaf birer tefsir suretine çevirip, içinde Kur’ân’ı göstermektir: Selef-i Müçtehidînin kitapları gibi, Muvatta, Fıkh-ı Ekber gibi. Meselâ, bir adam İbni Hacer’e nazar ettiği vakit, Kur’ân’ı anlamak ve Kur’ân’ın ne dediğini öğrenmek maksadıyla nazar etmeli. Yoksa İbni Hacer’in ne dediğini anlamak maksadıyla değil. Bu ikinci tarik de zamana muhtaçtır.
3. Yahut cumhurun nazarını, ehl-i tarikatın yaptığı gibi, o hicabın fevkine çıkararak, üstünde Kur’ân’ı gösterip, Kur’ân’ın hâlis malını yalnız ondan istemek ve bilvasıta olan ahkâmı vasıtadan aramaktır...”
Evet, bütün bakışlar doğrudan doğruya Kur’ân’a çevrilmelidir. Zira, bütün kitaplar bir tek Kitabı yani Kur’ân’ı anlamak için yazılmıştır. Mesela, İbni Hacer’in veya İmam Gazali’nin ya da Said Nursi’nin kitapları da Kur’ân’ı anlamak için yazılmıştır; o halde bu kitaplar, alimlerin ne dediğini öğrenmek için değil, Kur’ân’ın ne dediğini öğrenmek için okunmalıdır. Alimlerin kitapları asla Kur’ân’a perde yapılmamalıdır. Dolayısıyla, ‘Biz doğrudan Kur’ân’ı okuyup anlayamayız; üstatlarımızın kitaplarını okumak bize yeter’ yaklaşımı doğru değildir.
Ne ki, ümmet olarak hâlâ en temel açmazımız, doğrudan Kur’ân’a müracaat edip O’ndan beslenmemektir.
Üstad Mehmet Akif, çözümü şöyle formüle eder:
Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı;
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.
Evet, şimdi, doğrudan Kur’ân’dan beslenerek, asrın idrakine İslâm’ı haykırmanın tam zamanıdır. Rasûlüllah efendimizin “Karanlık geceler gibi işler karıştığı zaman Kur’ân-ı Kerim’e sarılınız...” hadis-i şerifi böylesi günler için söylenmiştir. Allah’ın eksiksiz kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim, zamanlar ve mekanlar üstü mesajı ile dünümüzü şekillendirdiği gibi, bugünümüzü ve yarınımızı da şekillendirmeye devam edecektir. Üstad Sezai Karakoç, “hayatın kitabı” olan Kur’ân-ı Kerim’in medeniyet kurucu vasfını enfes bir üslûpla ifade eder:
“Kur’an... Hakikat idesinin üstün sitesini ve medeniyetlerini kuran Kitap. Yunan ve Roma, Hint ve Pers seraplarını dağıtan kılavuz. Putları devirip Allah’a götüren, gerçek yolu açan, gerçek ilim ve hikmetler dünyasının sahibi. Doğuyu ve Batıyı tarihin illüzyonundan kurtaran anlam komutanı. Çürüyen toplumlardan batıl inançların sam yelini toplayan ve bahar bad-ı sabalarına alan açan, diriltici rüzgarları getiren muştu mektubu. İnsanlığı zincire vuran firavunluğun her türlüsünden azad eden hakiki özgürlük kılıcı...”
Evet, müminlerin Kur’ân’a dönmelerinin, kalplerini Kur’ân’la yumuşatmalarının, ruhlarını Kur’ân’la yıkayıp arındırmalarının, zihinlerini yeniden Kur’ân’la inşa etmelerinin zamanı çoktan geldi!..
Bu noktada, üstad Sezai Karakoç’un Kur’ân’a dair özlem yüklü belîğ ifadelerinin üstüne söz söylenebilir mi?
“... Bize getirdiğin namazlarla, oruçlarla, hacla, zekâtla, hayat bağışlayan kısasla, Allah’tan başkasının önünde eğilmeyen peygamber örnekleriyle, ay bölen, ölü dirilten, susuz kayadan pınar fışkırtan, büyücülerin en ustalarını mahcup bırakan ve terbiye eden, bir asaya ruh üfleyen mucizelerle ne kutlu bir kitapsın şanlı Kur’an! Bizi terk etme, bizi bırakma, bizi hep hatırla ve bizi bağışla. Bize merhametinle şahit ol, bizden dâvâcı olma öte dünyada... Taşıdığın vahyden bir sabır izi düşür üstümüze. Korkusuzluğundan, tevekkülünden, imanından armağanlar sun bize. Karıncadan ses duyur, hüthütten haber ver bize... Cennetleri bize, cehennemleri inançsızlıkta gönülleri kurum bağlamış olanlara yaklaştır ey kutlu Kitap! Biz ki, kıyamet kopmadan kıyamete dair ayetlerinle kıyameti bir parça yaşamış, ona inanmış olanlarız, bizi bugün ve o şiddet gününde ateş işlemez örtüne bürümendir umudumuz.
Her sabah beklenen sensin. Gün ışığıyla, yağmurlarla, rahmet getiren rüzgârlarla beklenen sensin. Bilerek bilmeyerek insanın ve çağın aradığı ve beklediği sensin.” (Sezai Karakoç, Sütun, s. 195-196)
•
TEŞEKKÜR: Geçen hafta boyu; Samsun’un Ayvacık, Çarşamba, Bafra ve Salıpazarı ilçelerinde icra ettiğimiz “Namazla Diriliş” toplantılarını düzenleyen Anadolu Gençlik Derneği’nin bölge yöneticilerine; Konya panelini organize eden Türkiye Din Görevlileri Vakfı’na ve Mersin/Mut panelini düzenleyen Diyanet-Sen Mut şubesine şükranlarımızı sunuyor; salonları hıncahınç dolduran namaz aşıklarını dua ve muhabbetlerimizle selamlıyoruz.
DAVET: “Kur’ân’ı Yaşayan Örnek Nesil” sohbetlerimiz:
-Cuma günleri saat 20.00’de, Çamlıca Umran Kültürevi’nde (Bulgurlu cd., Bulgurlu hamamı karşısı, Üsküdar-İst. -tlf: 0555.6843721-) ve
-Cumartesi günleri saat 16.00’da, AKV merkez binada (Horhor cd. Yeşiltekke sk., No:4, Fatih-İst. -tlf: 0212.5337202-) devam ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.