Teklifi dahi yasak!
Daha evvel de konu gündeme geldiğinde etraflı şekilde işlemiştik. Yine ihtiyaç oldu, bir defa daha ele almamız gerekiyor.
Anayasanın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddelerinden söz ediyoruz.
Bu ibare, 4. maddede geçiyor: “Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”
(Devlet ve Cumhuriyetin büyük harfle yazılması, anayasanın metninde öyle yazıldığı için.)
Bu maddelere teker teker bakacak olursak:
“1. Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”
Toplumun buna itirazı yok, tam tersine cumhuriyet benimsenmiş durumda. Sıkıntı, cumhuriyet adı altında, cumhuriyetin anlamıyla asla bağdaşmayan dayatmacı ve ayrımcı tavırlarla cumhuru dışlayan uygulamalardan kaynaklanıyor; cumhuriyetin demokratikleşmesi isteniyor.
“2. Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
İşte en sıkıntılı madde bu. Doğru yorumlanıp öyle uygulanması kaydıyla “demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti” niteliklerinde bir ihtilâf yok. Ama Atatürk milliyetçiliği gibi hukukî tarifi bulunmayan sübjektif, ideolojik ve tartışmalı bir kavramla, başlangıçtaki temel ilkeler işin içine sokulunca, yaşadığımız ve bir türlü aşamadığımız derin tıkanıklıklar ortaya çıkıyor. Bunların dayatılması demokrasi ve hukukla da çelişiyor.
2. maddeyle atıf yapılıp “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” zırhının korumasına alınan başlangıç kısmı da baştan sona problemli.
M. Kemal’e “ölümsüzlük” atfedip onun inkılâp ve ilkeleri vurgusuyla başlayan ve “hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği” ifadeleriyle devam eden bu kısım orada durduğu sürece, hiçbir demokratik ilerleme kaydedilemez.
Buradan 3. maddeye geçersek o da şöyle:
“Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı İstiklâl Marşıdır. Başkenti Ankara’dır.”
Ülkeyi milletin önüne geçiren ilk cümlesiyle, mâlûm zihniyetin halka bakış açısını bir kez daha ortaya koyan bu maddenin diğer cümlelerinde itiraz ve tartışmaya konu edilecek birşey yok.
Ama peşinden ayrı ve özel bir madde koyup, bunları “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” ilân etmeye de hacet yok. Çünkü kimse çıkıp “Resmî dili, bayrağı, millî marşı, başkenti değiştirelim” demez. Dese de kıyamet kopmaz.
Dolayısıyla, anayasanın 4. maddesi, çağdaş dünyada benzeri olmayan bir garabet örneği olarak duruyor. Ve hukuk fakültelerinde okutulurken, hocalarla öğrenciler arasında, “Bu madde kalkarsa, güvenceye alıp korumaya çalıştığı ilk üç madde açıkta kalmaz mı?“ gibisinden alaycı diyalog ve değerlendirmelere konu oluyor.
Bu itibarla, son olarak Cemil Çiçek’in herhalde başlangıcı da ilk 4 maddeye katarak bir defa daha tekrarladığı “İlk beşi dışında, anayasanın bütün maddeleri değişmelidir” söylemi yanlış.
Tam tersine, düzeltmeye o maddelerden başlanmalı. Çünkü diğer maddelerde yapılacak değişiklikler, onlara takılıyor. Son örneği, başörtüsü yasağını üniversitelerle sınırlı olarak kaldırma iddiasıyla gündeme getirilip AKP-MHP oylarıyla Meclisten geçirilen iki maddelik değişiklik Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilirken gösterilen gerekçe ve dayanağın o maddeler olması.
Demokrasimiz o maddeleri demokratikleştirecek olgunluğa erişmediği sürece düze çıkamayız.
Teklifi dahi yasaklayan bir demokrasi olur mu?