Temelden değil tepeden başlıyorlar

Temelden değil tepeden başlıyorlar

Önce kendimizden bir misal verelim. 10 yıl süren hapishane hayatından kurtulduktan sonra, Ankara Hukuk Fakültesine imtihanla girdim. Hiç bilmediğim bir ortamdı. Tanınmak istemiyordum. Daha ilk günde tanındık. Hukuk Fakültesinin Talebe Cemiyeti Seçimleri yaklaşıyordu. Fakültenin duvarları Afişlerle doluydu. Her biri bir grubun ismini taşıyordu.
 Sadece onları okumakla, grubun fikir ve ideallerini hemen anlıyordunuz. Dinci mi, ırkçı mı, sağcı mı, solcu mu, milliyetçi mi, bölücü mü oldukları hemen anlaşılıyordu.
 Bizimkiler Ant Grubu, Milliyetçiler Grubu, Maneviyatçılar Grubu, Vatanseverler Grubu, Anadolu Grubu, Başak Grubu gibi isimler altında ayrı ayrı teşkilatlanmışlardı. Lîderler de Namık Kemal Zeybek, Atilla Özer, Kemal Çevik, Rıdvan Yenişen, Mevlit Zor, Cenk Koray gibi sonradan kimi Bakan, kimi Profesör, kimi Hâkim, kimi Vali, kimi Sanatçı olan çok değerli Müslüman Mütedeyyin Anadolu çocukları idi.
Daha ilk günde, bazıları başıma toplandılar. Ben kendilerine neden birlik olacakken böyle ayrı ayrı olduklarını sordum. Şimdi Prof. olan Atilla Özer: "Sizin gibi ağabeylerimiz başımıza geçmezse biz böyle parça parça oluruz” dedi. Bu sözü bana Rabbimin bir uyarısı saydım. “Cuma günü namazdan sonra Fakülte Kütüphanesinde buluşalım. Abdestli gelin” dedim. 4O kişi geldiler. Ben kendimi kısaca anlattım.
Demokrasiye inanmam. Parmaklar şöyle kalktı diye o yöne gitmem. İstişareye riayet ederim. Amma sonunda bildiğim yoldan giderim. Kısacası ben Demokrat değilim. Hepiniz gibi günahkâr bir Müslümanım. Allah’ın Kitabından, Resulünün Sünnetinden başka Nizam tanımam. Yani Diktatörüm. Bana inanıyorsanız başınıza geçerim. Osmanlı 40 aile ile koca bir imparatorluk kurdu. Biz de İslâmî ölçüler içinde, biri birimze inanır ve güvenirsek, Allah’ın izni ile yalnız Hukuk Fakültesine değil, bütün Ankara Üniversitesine hâkim oluruz. Siz varsanız ben de varım” dedim. “Varız” dediler.
 Koynumdan Kur’an-ı Kerimi çıkardım. Sözlerimize bağlı kalacağımıza tek tek Kur’an üzerine yemin ettik. Ve çok kısa bir sürede, Ankara’daki bütün Üniversite ve Fakültelere hâkim olduk. 1964-68 dönemiydi. Gençlik Hareketleri bütün Dünyayı sarmıştı. Biz kimsenin burnunun kanamasına fırsat vermeden, devreyi tamamladık.
 Son senede bir seçim yaptırdık. Ankara Hukuk’ta İlk defa olarak bugün Prof. olan Sayın Kemal Çevik’i Talebe Cemiyeti Başkanı yaptık. Sayın İsmail Kahraman’ı da (O zamanlar) şahsen hiç tanımadığımız halde, Kütahya’daki Millî Türk Talebe Birliği Seçimlerinde, MTTB’ne Genel Başkan Seçtirdik. (Kendim MHP’li olduğum halde gıyaben İslâmî gayret sahibi olduğunu bildiğim Sevgili İsmail Kahraman kardeşimi, Ülkücülere karşı Ankara Üniversitesi delegelerine destekletmiştik.)
Tabiî ki bunları yazmaktaki maksadım kendimi övmek değil. Tam tersine, maddî Güç olmasa bile Îman, İhlas ve Adaletle en zor meselelerin bile nasıl kolayca çözülebileceğini anlatmaya çalışmaktır.
İktidar “Avukatlar, Mülakatla Hâkim ve Savcı olabilecekler” demiş. Danıştay, Yargıtay, (belki) Sayıştay, (Vay anam vay) ne kadar Nutuksal ve Hukuksal Kurum varsa, hepsi meydanlara dökülmüş. Hükümeti Protesto ediyorlar. Tabiî ki haklılar amma, maksatları başka... Vay Efendim “İktidar Yargıyı Çembere alacak” diye ortalığı biri birine katıyorlar. İktidarın dediği doğru olsa bile (Ki bize göre doğrudur) teşebbüsün zamanlanması yanlış.
Acaba Hükümet, Türkiye’de kaç Baro’nun Muhafazakâr Demokratların elinde olduğunu tespit etmiş mi? Hiç şüphesiz hayır! Durup dururken yapmak istedikleri bu icraat, Hukukçuların ve Avukatların Resmî bir talebine mi dayanıyor? Ona da hayır!
Öyleyse dertleri ne ki, böylesi kritik bir zamanda, arının yuvasına çomak sokuyorlar? Bizim hiç yoktan Talebeliğimizde Fakültede yaptığımızı, koskoca İktidar, Barolar bazında yapamıyor mu? Bizce işe temelden başlamalıdır. Öncelikle Barolar hususunda neden zayıf kalındığının sebepleri araştırılır. Adil ve Tarafsız Baro Seçimleri için neler yapılması gerektiği tespit edilir. Ona göre düzenlemeler yapılır. Olmuyorsa olmuyor denir. Böylesi olgunlaşmamış, yanlış adımlar atılmaz. Yaygaracıların ekmeğine de yağ sürülmemiş olur. Allah doğruların yardımcısıdır. Saygılarımızla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi