Demokrat Eğitimciler Sendikası
Demokrat Eğitimciler Sendikası (DES) Genel Başkanı Sayın Gürkan Avcı, geç kaldığımız bir konuya dikkat çekip, göreve çağırıyor, “Arapça da, İngilizce, Almanca, Fransızca gibi orta öğretimde seçmeli zorunlu yabancı diller arasına alınmalıdır” diyor. Önemi, detaylandırmaya gerek bırakmayacak kadar açıktır.
Bir kere Kur’an-ı Kerim’in dili Arapçadır. Yalnız bu yönüyle 1,5 milyar insan, yani dünyadaki her beş kişiden biri, Arapça ile ilgilidir. Arapça ezberleri vardır. Birçok kelimeyi bilir. Dünyanın her yerinde, her milletten bilenler vardır.
Çok geniş bir kitle tarafından konuşulmaktadır.
Arap dili kitaplığı geniş bir kültür hazinesine sahiptir.
Komşu devletlerin ve kendi vatandaşlarımızdan birçoklarının bildiği, akraba bağlarının bulunduğu ve en çok gidip gelinen ülkeler Arapça konuşulan ülkelerdir.
İnşaat sektörüyle başlayan Arap ülkeleriyle ekonomik ilişkiler, giderek çeşitlenmekte ve gelişmektedir.
Arapça, komşularımızla ilişkilerimizde olduğu gibi, kendi tarihimiz, kültürümüz ve değerlerimizle buluşmak bakımından da önemli bir imkandır. Kendi dilimize yerleşmiş, dilimizi zenginleştirmiş binlerce Arapça kelime vardır. Dini kavramlar ise zaten devam edip gidecektir.
Bir doktorun, tıp kitaplarını anlayacak dile sahip olamaması ne kadar sakınılması gereken bir husus ise, Müslüman’ım diyen bir kimsenin Kur’an-ı Kerim’i anlayamaması, İslam hakkında kaynak bilgilere ulaşamaması, aynı derecede önemli bir mahrumiyettir. Manen ve maddeten kayıplar doğuracak önemli bir eksikliktir. Bir anekdot:
Hamburg’da Müslüman olan Almanlar, kendi aralarında bir dernek kurmuşlar. 7 yıl önce sayıları iki bin civarında idi. Bunlar, “Müslüman olduk, Arapça öğrenmeliyiz” demiş ve başlamışlar. Yüzde 75’i Arapça öğrenmiş. Yeni Müslüman olmuş kardeşlerimiz Kur’an dilini öğrenirken, tarih boyunca aşinası olduğumuz bu dili bizim bilmememiz?
Son asra yakın bir zamandır nesillerimiz (Müslüman azmi karşısında yeter mazeret sayılamasa da), İslam bilgi ve kültüründen uzaklaştırılmamız için ciddi engeller oldu. Çoğumuz imkan bulamadık. Başörtüsü, katsayı gibi bahanelerle, Müslüman’ın okuma ve kendini geliştirme hakkının sınırlanması gibi ve çoğu zaman daha ağır şartlar geçmişte yaşatıldı. Karşı direncin başlaması demek, hakkın galip geleceği demektir.
Artık Arapça başta olmak üzere, dil konusunda gayretsiz kalmak, geçen asra göre daha büyük bir kayıptır. Hem de peygamberimiz, 14 asır önce, lisan öğrenmeyi bu kadar teşvik etmiş iken.
Kur’an-ı Kerim’i anlar duruma gelmek, diline sahip olmak, en güzel ahlak ve hayat okulunun kapısını açmak demektir. Çünkü Allah Resulü’nün örnek anlatımı ve yaşayışıyla Kur’an-ı Kerim, en güzel ahlakın, hayat tarzının, imanın, huzurun, güvenin, iki cihan saadetinin kaynağıdır.
Arapça öğretiminin seçmeli mecburi ders olarak konmasından memnun olmayanlar da olacaktır. Makul ve anlamlı bir gerekçeleri yoktur. İsrail bu konuda oldukça nettir. Takip edenler net değil. Memnun etmek istediklerini de açık ifade edemezler. Karşıtlıktaki maksat gizliliği, Arapçanın lüzumunu bir kere de zıttından anlatmaktadır. Üstad’ın, “Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın; -Gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın”, hikmetli mısralarında da görüldüğü gibi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.