5 yılın bilançosu... Fisk’in tarihi yorumu
ABD’nin “kitle imha silahlarından arındırmak ve demokrasi getirmek” kılıfıyla Irak’ı işgalinin üzerinden 5 yıl geçti.
Irak hâlâ güne bombalarla uyanıyor.
Irak hâlâ kan gölü.
Irak’ta hâlâ her yerde kan, gözyaşı ve feryat var.
Bugünlerde ABD ve Avrupa’da, bol bol 5. yıl değerlendirmeleri yapılıyor.
önceki gün savaşın 5. yılı dolayısıyla Savunma Bakanlığı’nda bir konuşma yapan Bush, hâlâ, “Irak’a girmemiz doğruydu. Zafer yolundayız” dese de, bizzat ABD içinde bile savaş karşıtı gösteriler iyice artmış durumda.
Savaşın şu ana kadar ABD’ye çıkardığı faturanın 500 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.
Kimileri, hâlâ süren etkiler nedeniyle, bunu 2 trilyon dolara kadar çıkarıyor.
Savaşın dünyaya ödettiği bedel ise tahmin edilemiyor.
Kuşkusuz savaşın bedelini en çok ödeyen, halkı ve ülkesiyle Irak oldu.
Oysa herkes ABD’nin kayıplarını hesaplamakla meşgul.
Gariban Irak halkının şu ana kadar kaç can yitirdiği bile meçhul.
ABD askerlerini günbegün kayda alanlar, Irak halkından sadece bir “istatistik” olarak söz ediyorlar.
Kayıtlara göre şu ana kadar 4 bin ABD askeri ölmüş.
İşgalden bu yana hayatını yitiren Iraklı sayısı ise, İngiliz bir araştırma kurumunun 2007 bulgularına göre, 1 milyon 250 bin civarında.
Canından bezip ülkesini terk eden Iraklıların sayısı 2 milyondan fazla.
Bir o kadar Iraklı da ülkesi içinde başka yerlere göç etmiş.
Yuvalar darmadağın, düzenler bozuk, aileler tarumar.
Toplumsal doku parçalanmış…
Her an irili ufaklı iç çatışmaları tetikleyecek kadar bıçak sırtı dengelere sahip bir sosyal parçalanmışlık.
Kimsenin kimseye güvenmediği tuhaf bir belirsizlik iklimi oluşturulmuş.
Araştırmalar 15 bin kişinin de kayıp olduğunu gösteriyor.
“Akıbeti meçhul” yani.
ABD’nin demokrasi getirdiği Irak’ta, bir kadın televizyon kameralarına şöyle feryat ediyordu:
“En büyük oğlumun sadece kafasını gömebildim, onun küçüğü ise işkenceye maruz kaldı, bütün kemiklerini kırmışlar!”
Halen ülkede saldırılar, tutuklamalar, gözaltında işkenceler, tecavüz ve yağmalar gırla gidiyor.
Temiz su ve gıda en büyük sorun.
Bir can pazarı içindeki insanlar işsizliğine mi yansın, yaşadığına mı sevinsin bilemiyor.
ülkede sadece petrol değil, her şey yağmalanıyor.
Irak’ın tarihi ve kültürel dokusunu yansıtan birçok sanat eserinin parçaları batı pazarlarına düşmüş durumda.
Tüm bu olanlara karşın İslâm dünyasına yaşatılan trajediyi haklı görmeye ve göstermeye çalışanlar, hâlâ utanmadan ve sıkılmadan içinde “demokrasi, terör, İslâmi terör vs” geçen cümleler kurmaya devam ediyorlar.
Hem de Beyazsaray’ın hemen yakınlarında bile yüzbinler “Hiçbir petrol insan kanından daha değerli değildir. Amerika Irak’ı derhal terk et” sloganlarıyla yürürken…
İnsaf sahibi insanlar batıda da var tabii.
özellikle başından beri işgale karşı ilkeli duruşuyla dikkat çeken İngiliz gazeteci Robert Fisk’in 19 Mart çarşamba günü The Independent gazetesinde yazdığı yazı, tarihi bir vesika hükmündeydi benim için.
Altı sadece kalemle değil, yürekle çizilecek bir yazı.
Fisk, işgalin 5. yılını değerlendirdiği, “Tarihten aldığımız tek ders, ders alamadığımızdır” başlıklı yazısında önce soruyor:
“Ne yapıyoruz diye bir sormalıyız. Demokrasi için mi, petrol için mi oradayız? İsrail için mi? Kitle imha silahları için mi? Ya da İslâm korkusu için mi?”
Ardından bir aydın namusu içinde şu önemli tespitte bulunuyor:
“Varlığımız, gücümüz ve terörümüz, evet terörümüz bizi uçuruma itiyor.”
Ya şu sözleri:
“Artık Müslüman dünyasını yalnız bırakmadan Ortadoğu’daki felaketi önleyemeyeceğimizi anlamamız gerekiyor.”
Bu cümlenin ardından söylediği şu sözleri ise, batılılar çerçeveletip duvarlarına assalar yeridir:
“İslâm ve terör arasında bir bağlantı yok. Ancak, bizim Müslüman topraklarını işgal etmemizle terör arasında bir bağlantı var.”
Türkçe anlamayan yerli ve yabancı oryantalistler için, Fisk’in sözünün İngilizce orijinalini de verelim:
“There is no connection between İslâm and terror. But there is a connection between our occupation of Muslim lands and terror.”
Bu sözlerin altına imzamı atmaktan başka ne ilave edebilirim ki!..
-------
münaşaka
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, “Hukukun olmadığı yerde demokrasiden bahsedilemez” demiş.
Doğru.
Peki demokrasinin gerçek anlamıyla olmadığı yerde hukuktan bahsedilebilir mi?
Manzaraya bakılırsa, evet.
Galiba bahsedilebiliyor!
--------
sözünözü
Uygarlığın gelişmediğini söyleyemezsiniz; çünkü her savaşta sizi yeni bir yöntemle öldürürler.
(Will Rogers)