AK Parti'nin kendi derin devleti
Sayın Deniz Baykal AKP’nin kendi Derin Devletini kurma peşinde olduğunu söylüyor. Bu biraz da Türkiye’de Derin Devletin var olduğunun itirafı değil midir?
Sayın Baykal’ı yakından tanıyoruz. Hırçın ve fakat temiz ve dürüst bir Anadolu çocuğu olduğuna inanıyoruz. Onu savunmak bize düşmez ama… Karakterimiz icabı, inandığımız insanların yanlış anlaşılmasına bir türlü râzı olamıyoruz. Sayın Baykal’ın, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a önce milletvekilliği, sonra da Başbakanlık yolunu açan yurtsever bir politikacı olduğunu da bir an dahi unutmuyoruz. Herkes hatırlayacaktır. AK Partinin iktidar olacağı ilk seçimlerin yaklaştığı dönemde, Kartel Medyası Tayyip Beyin Muhtar dahi olamayacağını hemen her gün ısrarla yazıp söylüyordu. (Bugün de ellerinden gelse, Başbakanımızı Rahmetli Menderes’in akıbetine uğratmaktan, 1 saniye geri durmazlar)
O günler Sayın Başbakan için dostun ve düşmanın belli olacağı günlerdi. Biz bu köşede kaç defa yazdık. Sayın Baykal ilk 2 tarihî şahsiyetten sonra, CHP’nin başına gelen en iyi genel başkandır dedik. Sırplar tarafından Müslümanlara Soykırım uygulandığı bir zamanda, her türlü tehlikeyi göze alarak, Kosova’ya gitmedi mi? Kara günlerde oraya giden ikinci Anadolu çocuğu bir vatanperver de BBP Genel Başkanı Muhterem Muhsin Yazıcıoğlu oldu. O asîl davranışlar, Muhsin Beyin tabanı için, son derece normal karşılanır. Ama Sayın Baykal’ın hareketini, kendi partilileri pek sıcak karşılamazlar. Bu fedakârlığın dahası da var. Sayın Baykal, Kosova’dan sonra bütün insanlığın gözleri önünde İsrail tarafından Soykırıma tabi tutulan, Mazlûm Filistin'e gitti. Mescidi Aksa’da Namaz kıldı. Bunu hangi CHP Başkanı yapabilirdi? Şahsen bize öyle geliyor ki, başta ABD ve İsrail olmak üzere Dış Güçler, Sayın Baykal’ı Milletimize harcatmak istiyorlar. Her halde Sayın Baykal AKP kendi Derin Devletini kurmak istiyor sözünü AK Parti Kadrolaşıyor anlamına söylemiş olacak. Bu iddiaya ben şahsen karşı çıkıyorum. Bunun mümkün olamayacağına somut 1 tek örnek verdikten sonra, asıl konuya geçeceğim.
Şemdinli Davasının Dosyasını hazırlayan bir Savcı vardı. Adı Ferhat Sarıkaya idi. İktidar ona da ‘Ucu nereye kadar gidiyorsa, oraya kadar gidin’ demiş olacak ki, İddianamede büyük bir komutanın adı geçti. Savcıyı, görevden aldılar. Meslekten ihraç ettiler. Avukatlık yapma hakkını da yok ettiler. Sıradan bir vatandaş olarak, her hangi bir Kamu Kurum ve Kuruluşunda amele olarak çalışmasını bile yasakladılar. Adamı açlığa mahkûm ettiler. Bugün o zavallı insanın yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyoruz. Görevini yapmaya çalışan, bir Savcıya bile sahip çıkamayan bir iktidar hangi vefa ve güvenirlikle kendi Derin Devletini kurabilecektir? Bu kişiye ait bir örnekti. Bir de canımızı, malımızı, namusumuzu, Devletimizi koruyup kollayan Millî Bir Kurumumuz var. Polis Teşkilatımız. Dünkü yazımda onları çilekeşler diye nitelemiştik. İşte açıklaması:
Polisin gecesi, gündüzü, Cumartesi, Pazarı, Bayramı Seyranı, yok. Polis senenin her gününde, günün her saatinde görev başındadır. Suç işlenir gel polis! Yangın çıkar, gel polis! Deprem olur; sel basar; gel polis!. Yürüyüş düzenlenir; Miting yapılır gel polis! Uzun sözün kısası, Polise durup dinlenmek yok. Tatminkâr bir maaş da yok kıçı kırık bir lojman da yok. Aldıkları para, en alt düzeydeki bir astsubayın aldığı paranın kim bilir kaçta biridir. Bu, çekilmez bir çile değildir de nedir?
Dünyanın en büyük zenginleri arasında, üst sıralarda yer alan, eski bir hortumcuya, borcunu ödemesi için 15 yıl süre verdiler. Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil çiçek'in bir zamanlar söylediği gibi… Vurguncu, soyguncu, hortumcu, büyük hırsızlar, eski hayat tarzlarını, aynı şekilde sürdürüyorlar. Devlet bunlardan bir tekinin yediklerini kusturup burnundan getirse, fedakâr, çilekeş, çalışkan, vatanperver Polis Teşkilatımız da insanca bir yaşama seviyesine kavuşur. Büyük hırsızlar burada kazanırlar, paralarını Batı Bankalarına aktarırlar. Burada yerler; oralara boşaltırlar. Dışkılarından kargalarımız bile fayda görmez. Böylesi sömürücülerden bu ülkeye ne hayır gelir? Erbakan Döneminde sakallı, şimdi ise sinekkaydı tıraşlı. Sempatik Maliye Bakanımız, en büyük holdingcinin 2 trilyon YTL Vergi Borcunun %90’ına uzlaşma yolu ile bir çizgi çekti. En büyük Medya Patronuna böylece görülmemiş bir kıyak yapmış oldu. Ankara Hukuktan devre arkadaşım, Dünya iyisi, fazilet sahibi, İçişleri Bakanımız, muhterem Beşir Atalay’dan Sayın Maliye Bakanımızın en büyük holdingciye gösterdiği anlayışın, zekâtı kadarını Polis Teşkilatımıza göstermesini kendilerini çok seven bir vatandaş olarak, saygı, ümit ve güvenle istirham ediyorum. Bu adaletsizlik vicdanları feveran ettiriyor. Buna yakından bildiğim merhametinizle bir çözüm bulursanız, çilekeş ve mazlum Polisimizin ebediyen dualarını alırsınız, Sayın Bakanım. Selâm, Sevgi ve Dualarımla...