Tarihi sınav
Adalet eski Bakanı Seyfi Oktay’ın, Baykal’ın talimatı üzerine AYM Üyesi Fulya Kantarcıoğlu ile görüştüğü ve Kantarcıoğlu’ndan, “Paketin esasa girilerek, iptal edilmesi”ni istediği, itiraza mahal kalmayacak şekilde netleşti.
Bunun anlamı; davacı ile karar verici durumdaki AYM üyesi, davanın seyrini konuşuyor. Mahkeme kararıyla dinlenen resmi telefon kayıtları ortada...
Oktay ve arkadaşlarının yaptıkları telefon görüşmeleri, bazı kesimlerin yeni Anayasa paketinden ne derece rahatsız olduklarını ve paketin iptaliyle ilgili “yol haritaları”nı ortaya çıkarması bakımından hayati önem taşıyor.
Oktay, Anayasa değişikliğine karşı açılan davayı görüşecek olan Anayasa Mahkemesi’ni, bakanlık yaptığı dönemde müsteşar yardımcılığına ve ardından da Anayasa Mahkemesi’ne üye olarak atanan Kantarcıoğlu üzerinden etkilemeye çalışıyor.
Ülkemizin istikbalinde çok etkili olacak kritik karar öncesi Kantarcıoğlu ile yaptığı görüşmede, mahkemenin davada iptal kararı verip vermeyeceğini öğrenmek istiyor.
Oylamada, açıkça “şu kadar sayıya ulaşırız” diyen Kantarcıoğlu ise, Oktay’a davada vereceği oyla ilgili “ihsas-ı rey” niteliğinde bilgiler aktarıyor.
Bu konuşmalar Anayasa Mahkemesi’nde işlerin nasıl yürüdüğünü, CHP’nin AYM üzerindeki tesirini, Baykal’ın AYM’yi arka bahçeye çevirmek istemesini, yargıdaki operasyonlarda Seyfi Oktay’ın her aşamada nasıl kullanıldığını net bir şekilde gözler önüne seriyor.
Hukukçular, AYM Üyesi Kantarcıoğlu’nun Oktay’la görüşmesinin içeriğinin tartışmasız “ihsas-ı rey” anlamı taşıdığına dikkat çekerek “Kantarcıoğlu mahkemeden hemen çekilmelidir” görüşünde birleşiyorlar...
Evet Fulya Hanım bu davadan çekilmeli; yerine yedek üyelerden birisi bakmalıdır bu davaya...
Çünkü Fulya Hanım, açıkça “Konferans gibi, tebliğ gibi... Yani tabi bu konuda deneyimi olan insanların bunları aktarmasında da ben çok büyük bir hizmet olarak nitelendiriyorum” demek suretiyle tarafsızlığını yitiriyor.
“Bir yerleri etkilemek”ten söz ediyor.
Açıkça “ihsas-ı rey”de bulunuyor.
Eğer “ihsas-ı rey” için bunca kanıt yok sayılır da Bayan Kantarcıoğlu bu davaya katılırsa ve de milletin tercihi yok farz edilip, tıpkı başörtüsü oylamasında olduğu gibi bir karar çıkarsa, işte o zaman Türkiye’yi demokrasi yolunda “çok önemli bir sınav” bekliyor.
Yani mahkeme yetki sınırlarını aşarak kural dışına çıkarsa; tıpkı 27 Nisan’da millet iradesine “ipotek” konulmak istendiği günkü gibi bir sınav bekliyor Türkiye’yi.
O gün hükümet kendisinden beklenen net tavrı ortaya koyup dik bir duruş, esaslı bir tavır sergilemiş; vekaletini aldığı milletin yanında durduğunu göstermişti. İlk seçimlerde de milletten ziyadesiyle karşılığını almıştı.
İşte şimdi burada da yine AYM’nin aksi yönde vereceği bir kararda hükümet cephesinin nasıl bir “duruş” sergileyeceği hayati önem kazanıyor.
Şimdi büyük destek gören ve haklı bulunan Osman Can’ın tezi önem kazanıyor.
Can’ın “Parlamento böyle bir karara direnmelidir. Hukuk ortadan kaldırıldığında hukuki bağlayıcılık beklenemez” sözleri çok önemli...
Kuralsızlığa aynı karşılıkla cevap vermek.
Yani AYM’nin aksi yönde vereceği bir kararı Başbakanlığa bağlı Resmi Gazete’de yayınlamamak.
Millet iradesini yok sayanların milli irade yetkisinin toplandığı Başbakanlıkça yok sayılması.
Burası çok önemli.
Şimdi saflar yeniden belirginleşiyor..
Osman Can’ın hukuk çerçevesinde milli iradeyi ezdirmeme girişimine karşılık;
Hürriyet’in “Ya düzelt, ya git” manşeti...
Can’ı kastederek “bilgi sızdırmakla” tescillenen ve eşi Ergenekon sanığı olan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün, yazarları Ergenekon davasında sanık olarak yargılanan Cumhuriyet’teki “Sözleri açıkça kaos çağrısıdır” demeci...
Bundan sonrası için operasyonun nasıl yürütüleceği ve kimin ne tarafta duracağının açık göstergesi...
Onun için kuşkusuz burada yine hükümete “tarihi bir sorumluluk” düşüyor.
Bu günler gelir geçer ama verilen kararlar “tarihi belge” olarak kalır.
Yeni nesillere bir gelenek olarak, bir duruş olarak, bir model olarak...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.