Alternatif...

Alternatif...

Kaset olayına kadar kimsenin aklından bile geçirmediği çok hızlı gelişmelere sahne olup genel başkanını ve—Önder Sav dışındaki—yönetici kadrolarını yenileyen CHP’deki kurultaydan sonra gözler diğer partilere çevrildi. Merak edilen, oralarda da CHP’dekine benzer radikal değişikliklerin olup olmayacağı.

Bu bağlamda nazarların yöneldiği adreslerden biri, hafta sonu kongre için toplanacak olan DP.

Her ne kadar bu parti mâlûm sebeplerle iki seçimdir, giderek düşen oy oranlarıyla Meclis dışında kalmış olsa dahi, Türkiye siyasetindeki dört ana damardan birini temsil ettiği için, dikkatle mercek altında tutulmaya devam ediyor.

Bu kongre olağanüstü. Sebebi, ANAP’la birleşmenin, bu partiden gelenler DP’ye üye kaydedilmeden gerçekleştiği yönünde Yargıtay Başsavcılığından gelen uyarı. Kongre, bu uyarının gereği olan işlemleri yerine getirmek için toplanacak.

Ancak mesele sadece, eksik bırakılmış bir formalitenin ikmalinden ibaret değil. Birleşmenin her iki tarafta da tam olarak benimsenip hazmedildiğini söylemek zor. Sıkıntılar hâlâ sürüyor.

Gerçi senelerce birbiriyle mücadele etmiş ve hattâ yıpranıp tâkatten düşmelerinde bunun da önemli payı olmuş iki partinin birleşip kaynaşması bir-iki günde olacak birşey değil. Yapıcı gayret ve emeklere, sabra ve zamana ihtiyaç var.

Hafta sonundaki kongrede genel başkan seçiminin de gündeme alınıp alınmaması konusunda yaşanan gelgitler, birleşme sürecinde devam etmekte olan sıkıntının da tezahür ve yansıması.

Aslında bu birleşme projesinin tabandan gelen talepten ziyade, 27 Nisan sürecinde bazı derin mahfillerin telkiniyle gündeme geldiği ve bu girişimin seçime ramak kala başarısızlıkla sonuçlanmasının da hüsrana yol açtığı biliniyor.

Son denemede netice alınmasının, o hüsranı telâfi edip tabanda yeni bir sinerji oluşturması beklenirken, hâlâ tam bir kaynaşma ve bütünleşmenin sağlanamaması yeni sıkıntılar getiriyor.

19 Haziran kongresi bu sıkıntı ve sancıları bitirip, iç meselelerini aşamamış bir parti görüntüsünü silerek, güçlü bir DP’nin yolunu açar mı?

Unutulmamalı ki, her an erken seçim ihtimalinin gündeme gelebileceği bir sürece girdik.

İki dönemdir tek başına iktidar olan AKP’nin, işin tabiatı gereği inişe geçme işaretleri vermeye başladığı bir süreçte Türkiye’nin yeni iktidar alternatifi CHP veya onun başını çektiği bir koalisyon hükümeti olmamalı deniyorsa, halka mâkul ve dengeli bir adresin gösterilmesi gerekiyor.

Bu adres, ülkeye 14 Mayıs 1950’deki demokrasi zaferini yaşatıp, hak ve hürriyetleri tattıran, millete “insan yerine konulma”nın hazzını hissettiren, baskı ve tazyikleri kaldırıp her alanda gelişmenin yolunu açan bir misyonun takipçiliği söylemiyle siyaset sahnesinde yer alan DP olmalı.

14 Mayıs’ın 60. ve kanlı rövanşı niteliğindeki 27 Mayıs’ın 50. yılının geride kaldığı bir noktada DP misyonu küllerinden dirilip yine ayağa kalkmalı ve siyasette hâlâ doldurulmayı bekleyen boşluğunu kendi orijinal kimliğiyle doldurmalı.

Gerçek şu ki, bir ara “DP’nin takipçisi ve mirasçısı biziz” deyip daha sonra bu söylemden de vazgeçen AKP o boşluğu dolduramadı. Ve ANAP’ın, “light Millî Görüş” ağırlıklı bir versiyonu olmaktan öteye gidemedi. Şimdilik iktidar cazibesiyle işi götürüyor gibiyse de durum tersine döndüğünde ne şekil alacağını kim bilebilir?

Onun için DP’nin, adına yakışır bir toparlanma hamlesiyle siyasetteki yerini alması önemli.

Cindoruk “AKP oylarının yüzde 25’i bizden giden oylar” demişti. Belki çok daha fazla. Peki, bu oylar niye oraya gitti? Bunun tahlilinin çok iyi yapılması ve tekrar geri kazanmak için sağlam ve gerçekçi stratejiler oluşturulması gerekiyor.

AKP’yi iktidar yapan, ama onun da sekiz yıllık iktidarında derin hayal kırıklığı yaşattığı kitlelerin hassasiyetleri bu noktada kritik öneme sahip.

DP’nin önünün açılması, bu hassasiyetleri de gözeten samimî politikalar geliştirmesine bağlı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi