Türkiye’nin sancıları ve avantajları
AK Parti Hükümetinin Gazze açıklarında, Mavi Marmara gemisine İsrail saldırısı sonucu uyguladığı politikaların isabetini geçen yazımda anlatmaya çalıştım. Ancak bu girişimlere rağmen İsrail’in el koyduğu gıda, giyim ve inşaat malzemelerinin akibeti henüz bilinmiyor. Mavi Marmara gemisi halen tutsak... Beklentimizin en önemlisi Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılmasıdır... İsrail’in olayı soruşturmak için kurduğu komisyonun kendi dostlarından oluştuğu basına intikal eden haberler arasında... İsrail geçmişteki saldırılarının hiçbirinin hesabını uluslararası camiaya vermedi... Şimdi de benzer şekilde atlatacağını düşünüyor olmalı... Türkiye Filistin sorununun çözülebilmesi için olaylara samimiyetle yaklaşmaktadır... İsrail bunun kıymetini bilmelidir. Türkiye İran-İsrail arasında ortaya çıkan nükleer enerji konusundaki gerginliğin, savaşa dönüşmesine de engel olacak potansiyele sahiptir... İsrail’in özellikli üç denizaltısı Basra Körfezi’nde... Amaçları İran’ın nükleer tesislerini “vuracak kadar yakın mesafede olmak” şeklinde ifade ediliyor. Ancak tüm iyi niyetimize rağmen İsrail’in maşalığını yapan teröristler Türkiye’de kaos oluşturmak için saldırıyorlar...
Türkiye’deki Terörün Failleri İsrail ve ABD’dir
İsrail ve ABD kabul etse de etmese de Türkiye’yi istedikleri gibi hareket etmeye zorlamak için terörizmi kullanan ülkeler... Son olaylar böyle bir amaçla Türkiye’yi kaosa sürüklemek istemektedir. Türkiye’nin başına dert olan Marksist ve ırkçı, taşeron PKK’ya silah, mühimmat ve lojistik destek sağlayan bu ülkelerdir. K.Irak’ta kurdurulan Federatif Kürt yönetimi İsrail için hayati öneme haizdir... Bu gücün dışında Ortadoğu’da tutunabileceği başka bir alternatif güç bulunmamaktadır... Aslında Türkiye’nin karşısında ABD destekli PKK-K.Irak Kürt Yönetimi ve İsrail bulunmaktadır...
Marksist düşünce yapısına göre olayları yorumlayıp strateji belirleyen PKK’nın oyunu bozulmalıdır... Yöre halkının merkezi hükümete var olan güveni kuvvetlendirilmelidir. Bu sadece AK Parti’nin işi değildir; devletin birlikte duruş sergilemesi gereken bir olaydır. PKK’nın kendi politikaları dışında bir tavır istemediğini ve olursa da en şiddetli şekilde cezalandırdığını biliyoruz... Demokratik siyasi mücadeleyi benimseyen Kürt politikacıların tabana ulaşması için yapılması gerekenler hayata geçirilmelidir... Demokratik açılımdan bu temsilcilere sağlıklı destek çıkmalıdır... Bütün bunların panzehiri İslam’dır... Irk farklılığını düşmanlığa dönüştürmeye engel olacak tek unsur inanç birliğimizdir... Doğunun ve Güneydoğu’nun ekonomik kalkınması elbette olmalı, ancak sadece bu çalışma birliğimizi sağlayamaz... 1968 öğrenci olaylarında üniversitelerde, inançlı Kürt kardeşlerimizle, milletimize yapılan Marksist-Leninist ve bölücü saldırılara birlikte karşı koyduk. Halen de onlarla beraberliğimiz sürmektedir. Bu konuda Türkiye geçmişte hatalı işlere imzasını atmıştır... Komünizmin çöküşünden sonra Batı tarafından, kapitalizm karşısında tek düşman olarak görülen İslam’ın, Türkiye’de de böyle görülmesi için çabalayan medya ve Ergenekoncular kısmen başarılı olmuşlardır...
İmralı’nın direktifleriyle hareket eden BDP çok açık şekilde terörizmin sonuçlarını politikalarının gücünü artıracak şekilde kullanmaktadır... Bu parti Türkiye’nin bütünlüğünü koruyarak sorunlarını çözmek istememektedir... Hakkari-Şemdinli’de 11 evladımızın şehit düşmesinden zerre kadar rahatsız olmadıklarından milletimiz emin.
Milletimizin Gözbebeği Kurumlar Kendilerini Yeniden Yapılandırmalılar
Önceki haftanın haberlerinden biri de, birçok General’in çocuğunun askerliklerini ikametgahlarında yapmış olduklarıydı... Olayın son günlerde yoğunlaşan şehit haberleriyle birlikte gündeme gelmesinin, nasıl bir adaletle yönetildiğimizi ortaya koyması bakımından ibretlik olduğunu söyleyebilirim. Böyle bir ayrımcılık Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yakışır mı? Bunu yapanlar nasıl bir vicdan sahibidirler?.. Bu milletin evlatları cepheye sürülsün, bazılarının çocukları evlerinde askerlik yapsın!.. Artık Sayın Başbuğ bu tür olayların nasıl ortaya çıkarıldığını değil, bu usulsüzlükleri yapanları ortaya çıkarmalı ve gerekeni yapmalıdır... Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmay Başkanına bu yakışır... TSK’ya karşı güveni zedeleyecek bu tür olayların önüne geçilmelidir...
Türkiye’nin daha büyük sorunu yargıda oluşmuş hastalıkları tedavi etmede önündeki engellerdir... Ergenekon davası ülke için hayati öneme sahiptir. Darbe heveslilerinin ve Siyonist maşalarının işlerinin bitirilmesi yargının sağlıklı olmasına bağlıdır..
18 Mayıs 2010'da internete düşen, Yargıtay 8. Ceza Dairesi üyesi Hamdi Yaver Aktan'a ait olduğu iddia edilen ve yalanlanmayan bir ses kaydındaki görüşmede; “terör örgütüne üyelik”le suçlanan Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ve arkadaşlarının nasıl kurtarılacağı planlanıyordu. Yargıtay Başkanı Gerçeker’in gerekenin yapılacağını söylemesine rağmen, plan aynen uygulandı. Yargıtay 11. Ceza Dairesi Başkanı Ülker, dava dosyasının aslını görmeden, CD üzerinden inceleyerek, hukuk tarihine geçecek ve üzerinde çok konuşulacak tahliye kararı verdi. Erzincan Başsavcısı ile birlikte Ergenekon'dan tutuklu 10 sanığı şartsız salıverdi... 11. Ceza Dairesi’nin yaptığının Anayasa’ya aykırı olduğu ifade edilmektedir... Şimdi bu karara karşı ne yapılacak?.. Bunu söylemek erken. Ancak millet adına, milletin yetkisini kullanarak Anayasaya aykırı yapılan işlerin hesabı, bir gün elbet milletin önüne gelecektir...
Diğer taraftan Ergenekon davasında 14 aydır tutuklu Haberal’ın şikayeti üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Haberal’ı tahliye etmeyen hakimlere tazminat cezası yağdırdı... Sanki “Haberal’_ tahliye edin” der gibi.. Demek ki 4. Hukuk Dairesi sayın üyeleri de yargıya güvenmiyorlar!.. Bunlarla eş zamanlı olarak, aralarında eski 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan'ın da bulunduğu, Balyoz Soruşturmasının 14 sanığının tahliye edildiği de düşünülürse, birileri düğmeye basmışa benziyor.. Yeni birkaç Oktay Kuban olayı ile karşı karşıya bulunmaktayız. Balyoz tutuklularının tamamını tahliye ederek dikkatleri üzerine çeken Hâkim Yılmaz Alp sanki Hakim Oktay Kuban’ın bitiremediği işi tamamlamaktadır. İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, Kuban'ın tahliye kararını kaldırırken "Hakim, tutuklama ve tahliye kararlarında takdir hakkını sınırsız, sorumsuz ve keyfi kullanamaz." ifadesini kullanmıştı...Bu tespit millet adına karar verenler için son derece önemlidir.
Görüldüğü gibi Ergenekon ve ilişkili davaların hukuka uygun olarak görülmesinde, yürütülmesinde ve demokratik şartların korunmasında ülkemizin sıkıntıları büyük. Bu sıkıntılar sağlıklı bir yargı yapılanmasıyla aşılabilir... Bunun ilk adımı Anayasa değişiklik paketidir... Gerek Anayasa Mahkemesi gerekse Yargıtay ve üzerine görev düştüğünde Danıştay, millet adına ama milletin istemediği kararları hukuka uygun(!) diyerek verebilmektedir...
Anayasa Mahkemesi’nde Anayasa değişiklik paketi görüşmeleri devam ederken eski Adalet Bakanı Seyfi Oktay’ın, AYM üyesi Fulya Kantarcıoğlu’na telefonla direktif verdiği tespit edildi... Oktay, Baykal ile yaptıkları görüşmeler doğrultusunda aldığı emirleri aktarıyormuş... Demek ki daha önceki davalarla ilgili de aynı yöntemler uygulanmış!.. Kim bu yollarla karar aldırmışsa utanılması gereken işler yapmıştır... Şu halde Yüksek Yargının kararlarını etkilemekte CHP başarılı ve türünün tek örneğidir... Bu tespit AYM’nin Anayasa değişiklik paketi üzerinde esasa girip karar verirse daha da perçinleşecektir...
PKK ve Ergenekon yapılanması ülkede kaos oluşturmak için elinden geleni yapıyor... Bunu kimlerin istediğini milletimiz artık biliyor... Beynelmilel Siyonizm ve onun yerli maşaları ile mücadele etmek sadece bu günkü hükümetin işi değildir... Devletin topyekün tavrına ihtiyaç bulunmaktadır... Türkiye iç ve dış düşmanlarını ve aralarındaki ilişkileri gün geçtikçe daha iyi görmektedir... Milletimiz her şeye rağmen teslim olmayacaktır...Kendisine hizmet edenlere desteğini sürdürecektir.Şimdi küçük zaferler elde edilmiş gibi görünse de gerçek zafer milletimizin olacaktır...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.