TSK gücünü artırmak ve uzunca bir süredir yıpranan imajını düzeltmek için özellikle Güneydoğu’da tam hâkimiyet istiyor.
Bunun için Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un, olmayacak taleplerle “başarısızlığa” gerekçe oluşturmaya çalıştığı biliniyordu.
Neydi bu talepler, hatırlayalım:
-Düşman kuvvetlerle savaşmak üzere eğitilen Kara Kuvvetleri’ne de yurt içerisinde terörle mücadele yetkisi verilmesi…
-Jandarma birimlerine kent merkezlerinde istihbarat ve operasyon yetkisi tanınması…
Dağlıca ve Aktütün’de yaşanan dramın altında yetki eksikliği değil, zafiyet ve ihmallerin bulunduğunun ortaya çıkması…
Diyarbakır şehir merkezinde polise yönelik eylemin birkaç gün içerisinde aydınlatılması bu yöndeki taleplerin gündeme getirilmesini erteletmişti.
Bu yollu talep dosyaları hazır olarak raflarda bekletilmekteydi, zemin oluştuğunda/oluşturulduğunda yeniden ortaya çıkarılacaktı.
Bir yandan terör örgütü hükümeti bölgede sert tedbirler almaya zorlarken, diğer yandan TSK komuta kademesi ve ilişkide olduğu siyasiler bu yönde fırsat kollayıp, terörist eylemler sonrası bu tarz teklifleri ufak ufak gündeme getirecekti…
Maalesef korkulan oldu…
Yani kontrollerin artırılması ve yayla yasağının yeniden getirilmesi yönündeki taleplerin ilk adımları atıldı.
Ülkeyi OHAL’e sürükleyebilecek adımlar bunlar.
Bu çerçevede askerlerin yol kontrolleri yapılamaması nedeniyle sızmaları engelleyemediği, teröristlerin rahat hareket ettikleri yönünde haberler pompalandı, candaş medya eliyle.
Sızmaların sınırdan ve dağlardan gerçekleştiği gerçeği gözlerden kaçırılarak yapıldı bu yayınlar.
Ardından “çoban sandık” hikâyeleri başladı.
Çukurca’da mayın ile ölen askerler için “Hiç önemli değil ufak tefek hatalar olur” diyen Tümgeneral Gürbüz Kaya, Gediktepe’deki baskının termal kameralar olmasına rağmen yapılabilmesini “teröristleri çoban sandık” şeklinde açıkladı.
Herkes bu açıklamanın “patavatsızlık” olduğu üzerinden yüklendi ama öyle değildi. Bu, “çobanlar” üzerinden “yayla yasağı” için bir adımdı.
Gürbüz Kaya, “boy hedefi” yapılmak pahasına, kendisini 7 şehitli mayın olayından kurtaran komutanlarına “diyet borcu”nu ödedi.
Sonrasında da “kekik” toplayan köylüler vuruldu, falan…
¥
Gelelim kritik MGK toplantısına…
MGK'da bu konuları anında gündeme getirdi askerler ve hükümet zaten içinde bulunduğu şehit baskısı nedeniyle kerhen kabul etmek durumunda kaldı.
“Yol kontrollerinin artırılması ve yayla kısıtlaması” MGK’da bu şekilde kabul edildi.
Ardından konu Cumhuriyet Gazetesi’ne sızdırıldı.
MGK’da alınan bu kararlarla “bastırdık aldık, hâlâ MGK’da hakimiz” havası estirilmek istendi.
Ama işin aslı öyle mi?
Hayır!
Askere kalsa, bölgede “Ali kıran baş kesen” olmak istiyor.
Ancak hükümet bu kadarına müsaade etmedi/etmiyor.
“Sınırı aşma, yetki bende” diyebiliyor.
Ve hükümet her ortamda bu konudaki ağırlığını, kararlılığını ortaya koyuyor.
Nitekim MGK’da da böyle oldu.
Askerin “uç” talepleri reddedilirken, bahaneleri ortadan kaldırma adına birtakım istekler kısmen makul karşılandı.
Olay bundan ibaret ve hükümet ne yaptığının bilincinde.