O fotoğraflara nasıl ulaştık?
Uzatmadan anlatayım:
Manipülasyonu, karartmayı, kamuflajı kendilerine vazife edinen gazeteler ve gazeteciler olsa da gizlenemiyor işte gerçekler.
Çünkü insanoğlu, yaratılmışların en meraklısı...
Yaratılmışların bilgiye en çok muhtaç olanı...
Bu denli bilgi ihtiyacı, merak ve kuşkuyla birleşince; ortaya tatmini güç bir iştiyak çıkıyor.
Hani “Balyoz” sonrası Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ sürpriz bir şekilde İstanbul’a, bir gün aradan sonra da Bodrum’a ani bir ziyaret gerçekleştirmişti ya... Açıkçası bu bağlamda önüne geçilmez, sırılsıklam bir kuşku ve merak sarmıştı bizi.
Hatırlarsınız; kısa süre sonra İlker Bey’in Bodrum ziyaretinin perde arkasını aralayıp tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkarmıştık.
Hani şu Bodrum’un doğa harikası Akyarlar Koyu’ndaki Meteor Sitesi’nde memuriyet maaşıyla yapılamayacak kadar süper lüks trilyonluk “villa” hikayesini...
İşin Bodrum kısmı tamamdı.
Ya İstanbul!
Bodrum “özel”inden sonra İstanbul “özel”i...
Günlerce beynimi kemirdi o kuşku...
Neydi onca sıkıntı ve ateşli günler arasında İlker Bey’i İstanbul’a sürükleyen?
Sorular sorular...
İlker Bey’in esrarlı İstanbul ziyaretinden iki gün evvel yani 13 Nisan günü 1. Ordu Komutanı Org. Ergin Saygun, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ı makamında ziyaret etmişti.
Bu ziyaret, 12. dalga Ergenekon Operasyonu’nun yaşandığı günlere denk gelince, önce operasyonla ilişkilendirilmişti.
Ancak ziyaretin asıl sebebinin oğul Başbuğ’un PKK sanığıyla fotoğraflarının ele geçirilmesi olduğu iki gün önceki haberimizle ortaya çıktı.
Öyle ki, bu ziyaretten sonra PKK üyesi olmaktan halen yargılanmakta olan Hasan Lala ile Başbuğ’un oğlu Murat’ın arkadaşlığı basından bugüne kadar özenle gizli tutulmuştu.
15 ay boyunca.
Yani ziyaret meyvesini vermişti.
İşte bu noktada bizdeki; merak, ilgi ve kuşku girdi devreye...
Emniyetin programında böyle bir ziyaret takvimi olmaması ve 12. Dalga’da Haberal’la birlikte rektörlerin gözaltına alınmış olması, yani emekli ya da muvazzaf hiçbir askerin gözaltında bulunmaması ziyaretteki kuşkularımızı daha da derinleştirmişti.
Sırasıyla parçaları birleştirince şöyle bir tablo çıktı karşımıza:
İstanbul Emniyeti, aralarında Murat Başbuğ’un arkadaşı olan Burhan kod adlı Hasan Lala’nın da gözaltına alındığı PKK’ya yönelik operasyonu 9 Nisan 2009 tarihinde gerçekleştiriyor.
Bu operasyondan 4 gün sonra 13 Nisan’da 1. Ordu Komutanı Saygun tarafından İstanbul Emniyeti’ne ilginç bir ziyaret gerçekleştiriliyor.
Ardından İstanbul’a gelen Başbuğ ile Saygun arasında havaalanında gizli bir zirve yapılıyor.
İşte tüm bu ayrıntılar 9 Nisan 2009 tarihinde PKK’ya yönelik gerçekleştirilen operasyona ve o “savcılık dosyası”na odaklanmamızı sağlıyor...
Sonrası çorap söküğü gibi...
Birinci Ordu Komutanı Org. Ergin Saygun’un, 13 Nisan 2009’da İstanbul Emniyeti’ne gerçekleştirdiği esrarengiz ziyaretin perde arkasında, Oğul Başbuğ’la fotoğrafı ortaya çıkan PKK sanığı Burhan kod adlı Hasan Lala’nın gözaltına alınması olayının olduğu...
İlker Başbuğ’un, Hasan Lala’nın evinden oğlu Murat Başbuğ’la çekilmiş fotoğraflar çıktığından haberdar olunca, olayın basına sızmaması için Saygun’u İstanbul Emniyeti’ne gönderdiği...
Saygun’un Cerrah’la görüşmesinde, Hasan Lala’nın evinden çıkan fotoğrafların basına yansımaması ricasında bulunduğu...
Başbuğ ile Saygun’un havaalanında bununla ilgili kritik bir zirve yaptığı...
İşte tüm bu gerçekler İlker Bey’i İstanbul’a sürükleyen nedenler!
Acı ama gerçek!
Şu hale bakar mısınız?
Terörle mücadelenin başındaki ismin oğlu PKK sanığıyla yan yana!
Lala’nın savcılık dosyasında Murat’la çekilmiş sadece bir fotoğraf yok, çok sayıda fotoğraf var.
Hepsi farklı zamanlarda farklı mekanlarda çekilmiş. Ayrıca aralarında görüşme ve yazışmalar var. Bu, aralarındaki ilişkinin 3 yıl öncesinde “arkadaş grubu”nda çekilmiş bir fotoğraftan ibaret olmadığını gösteriyor.
Ayrıca 12 ay cezaevinde yatan Lala’nın reklam ajansında çalışan çok sayıda manken var. Bunlarla Murat Başbuğ’un uygunsuz görüntülerinin çekilip şantaj yoluyla kullanılma riski insanı ürkütüyor.
Hele bir de örgüt ile ilişkisi olduğu ileri sürülen kişi, Genelkurmay Başkanı’nın oğluna şantaj amaçlı bir girişimde bulunmuşsa, bu amaçla, oğul Başbuğ’a bir tuzak kurulmuşsa ve bu tuzağa düşülmüşse!
Vay halimize!
Umarım bu olay bize “terörle mücadele”ye nereden ve nasıl başlamamız gerektiği konusunda esaslı bir ders olur...
Üzülsek de, kahretsek de hayat devam ediyor...
Mücadeleye devam!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.