Niye “Çanakkale bölündü” diyeceğinize “Çanakkale birle

Niye “Çanakkale bölündü” diyeceğinize “Çanakkale birle

Gazetenin biri manşet atmış:
“çanakkale bile bölündü!”
Buradaki “bile” ile anlatılmak istenen şu kuşkusuz:
“Birçok alanda zaten bölünme vardı, şimdi bu bölünme çok daha ileri safhalara vardı.”
Peki çanakkale nasıl bölünmüş?
Haberde kullanılan resim ve yazılara baktığımızda “bölünmenin” nasıl gerçekleştiğini anlıyoruz.
Bir tarafta irticai görünümlü kişiler, dualarla vs anıyormuş çanakkale şehitlerini, diğer yanda ise modern giyimli kişiler “Dağ başını duman almış” marşını söyleyerek…
Böylece çanakkale de “bölünmüş” oluyormuş!
Kavramların, olayların, yansımaların vs kendi doğal ve özgün anlamlarıyla, bir insanın zihin dünyasındaki algılanılış şekli her zaman örtüşmüyor tabii.
Hele her meseleye iflah olmaz bir ideolojik militanlık ve beklenti içinde bakıyorsanız, birçok şeyi çok “farklı” algılamanız daha bir kaçınılmaz oluyor.
Oysa çanakkale’den, sanki ortada çok korkunç bir durum varmış gibi yansıtılan bu tabloyu, ben ve benim gibi birçok kişi çok daha farklı algılıyordur ve hiç de kaygı verici bulmuyordur.
Dahası, yansıyan farklılığa dikkat bile etmiyordur belki de.
Niye edelim ki?
Bir tarihi mekânı ziyaret eden insanlardan kimilerinin başının açık olup, kimilerinin başörtülü olmasında, kimilerinin sakallı, kimilerinin sakalsız olmasında, kimilerinin şehitlerimiz için dua edip Fatihalar okurken, kimilerinin daha farklı bir şekilde anmada bulunmasında anormal sayılacak ne var?
üstelik bunu kolayca ve kestirmeden “bölünme” olarak nitelemenin mantığı ne?
“Farklılıkları” niye herkesin kendi doğal gerçekliği olarak değil de, illa da bir “bölünmenin” tezahürü olarak algılayalım?
Bu mantıkla gidersek, yani her farklılıkta bir bölünme algılarsak, nereye varabiliriz?
Mesela bir başkası da çıkıp, “Geçen akşam Taksim’deydim. Akşam ezanı okunurken bazı insanlar namaz kılmak için Ağa Camii’ne girerken, bazıları da maça gidiyordu. Görüyorsunuz ki, toplum olarak bölünüyoruz. Bu bölünmenin sonu nereye gidecek?” dese, ne cevap vereceksiniz?
Bu yaklaşımda altı çizilmesi gereken bir başka husus da şu:
Şimdi, “farklılıkları” bölünme olarak algılayanlar, zımnen “bölünme”den çok rahatsız olduklarını da ima etmiş oluyorlar haliyle.
Peki, “Bölünmeyi” hiç kuşkusuz “olmaması gereken bir hal” olarak gördüklerine göre, zihinlerinde “bölünmemenin, birleşmenin, bir olmanın” karşılığı nedir?
Herkesin “Dağ başını duman almış” marşı söylemesi mi?
Ya da başını açması mı?
öyle ya; insanlardan yansıyan iki farklı hali, illa da bir “bölünme” olarak algılıyorsan kafanda elbette bir “birleştirme” algısı da vardır.
O algının ne olduğunu da biliyoruz tabii:
Bütün bir toplumu, doğruluğu tartışma götürmez bir ideoloji etrafında, tornadan çıkmış gibi tektipleştirmek.
Ee, farklılığı bölünmeyle ne kadar çok özdeşleştirirsen, savunduğun totaliterliğe de o derece meşruiyet kazandırmış oluyorsun!
Bu, kesinlikle sorunlu bir algılamadır.
ülke açısından da yanlış, tehlikeli ve hastalıklı bir algılamadır.
Dahası, toplumsal bölünmeden rahatsız oluyormuş gibi yapan bu tür bir zihni algılama, bilakis toplumsal bölünmeleri derinleştirme çabalarına hizmet eden bir hamakatla da maluldür.
Bu kafa bölünüyoruz derken böler, birleşmeliyiz dedikçe ayırır.
Bu kafa, toplumsal çimentoyu tahrip eder, yaşattığı akıl tutulmalarıyla en çok fayda getirecek gelişmeleri bilakis zarara dönüştürmeye çalışır.
Mesela “çanakkale bile bölündü” diye manşet atan arkadaşlar, böyle yapacaklarına, niye “çanakkale birleştirdi!” diye düşünmüyorlar?
Bence habere konu ettikleri olay, bir “bölünme” değil bir “birleşme” çıkarmaya daha uygundur.
çünkü kendileri farkında olmasalar da yayınladıkları haberin ayrıntıları şunu gösteriyor:
“çanakkale, yaşam biçimi ve dünya görüşü ne olursa olsun, bu ülkede yaşayan insanlarımızın ortak bir değeridir. Bu nedenle de yaşam biçimi veya dünya görüşü itibarıyla birbirinden en farklı kesimleri bile aynı mekânda buluşturuyor.”
Acaba o sevimsiz manşeti atan arkadaşlarımız, niye olaya bir de bu boyutuyla bakmadılar?
Algıda bir problem mi var yoksa?
----------
münaşaka
Anayasa Mahkemesi, AK Parti’nin kapatılması istemiyle açılan davaya ilişkin iddianameyi “oybirliğiyle” kabul etti.
İddianamenin kabul edilebilirliği konusunda bu zamana kadar hukukçular, gazeteciler, yazarlar, STK temsilcileri, televizyon yorumcuları ve siyasetçiler lehte veya aleyhte birçok farklı şey söylediler.
Hatta Raportör bile iddianame hakkında “iade edilebilir” demişti.
Oysa AYM üyeleri “oybirliğiyle” kabul ettiler.
Bir teki bile diğerinden farklı düşünmedi.
Galiba “çok seslilik” sadece müzikte oluyor.
Not: Bugün 1 Nisan diye yazılanları şaka sanmamanız önemli rica edilir.
--------
sözünözü
Elinde çekiçten başka bir şeyi olmayanlara, her şey çivi gibi görünür.
(A. Maslow)


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi