Kuvvetlinin sabrı asalet ve fazilettir
Zayıfın sabrı ise haksızlığa teslimiyet ve hatta zillettir. İnançlı ve şahsiyetli insanlar hiçbir zaman zillete düşmezler. Kişileri övmek hoşuma gitmiyor amma… Sayın Başbakanın son zamanlardaki tavır, tutum, teşhis ve tesbitlerini (Dünkü yazımda da belirttiğim gibi) beğeniyor ve alkışlıyorum. Medya her ülkede 4. Kuvvettir. Ama Türkiye’de her zaman 1. Kuvvet olmuştur. Aslında hiçbir güçleri yoktur. Eğer bir güçleri olsaydı, bugün Başbakanlık Makamında Sayın Cem Boyner oturuyor olurdu. çankaya Köşkünde de Sayın Ahmet Necdet Sezer gibi bir Cumhurbaşkanı otururdu.
Sayın Boyner: “Ben Sistemin kendisiyim” diyordu. Seçimler oldu. Aldığı oylar, binde birlerle ifade ediliyordu. Medyanın gücü fitneliğinden geliyor. Malum Medya ülkeyi kaosa sürüklemek için, elinden geleni ardına koymuyor. Sayın Başbakan bunu söyledi. 30 yıl kadar önce, bugünkü büyük holdingci medya patronunun, ekonomik bakımdan ne halde olduğunu Şevket Uyanık adında bir hemşerisinden dinlemiştim. Düşmeyen kalkmayan bir Allah (cc)dır. Rabbim: “Yürü ya kulum dedi mi her şey düzelir. Bizim gözümüze batan süyük patronun, zenginliği ya da serveti değildir. O servetin kısa zamanda nasıl kazanıldığıdır. Bunu bilmek vatandaşlar adına Devletin hakkı ve görevidir
Büyük patron, o zamandan bugüne kadar Darphane çalıştırıyor olsaydı, yine bu kadar para ve servet sahibi olamazdı. Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı Seçilmesinden birkaç gün önce… Büyük Patron Maliye'ye yakayı kaptırdı. 2 milyar YTL Vergi Borcu ortaya çıkmıştı.Yasaya göre Uzlaşma Yoluyla, borç miktarında bir anlaşma yapılabilirdi.
Millî İrade Temsilcisi İktidar, bu firsatı iyi değerlendiremedi. Sayın Başbakan CHP paralelindeki bir kısım Medyanın, memleketi bir kargaşa ve kaosa sürüklemek istediğini, bunun için fesat çıkardığını söyledi. Yürütmenin başı ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 1. derecede Sorumlu bir Başbakanı, mesnetsiz konuşur mu? Ancak Sayın Maliye Bakanı, ya bu sözleri duymadı; ya da duymazlıktan geldi. Yasalarımızda İhtiyatî Tedbir diye bir müessese vardır. Her vatandaş alacağı tehlikeye düşmesin diye İhtiyatî Tedbir yoluna başvurabilir. Sayın Maliye Bakanı bunu Devlet adına yapabilirdi. Büyük Patronun durmadan kışkırtıcı tahrikler yapan 2 televizyonu ile 2 gazetesine borç ödeninceye kadar el koyabilirdi. TMSF Devletin alacağını onlardan söke söke alırdı. Fakat Sayın Bakan, (Tabiî ki iyi niyetle) patrona büyük bir kıyak yaptı. 2 milyar YTL Devlet alacağının %90’nına bir çizgi çekti.
Büyük patron, bu iyiliğe karşılık, yumuşayacağına tam tersine daha da hırçınlaştı. İki televizyon durmadan darbe davetçiliği yapıyor. Bugünlerde Rahmetli Menderes’in dramını tekrar tekrar ekrana getiriyorlar. Halkın ümidini kırıyor, moralini bozuyorlar. O kadar ki Sayın Başbakan: “Kefenim boynumda” demek zorunda kalıyor. çeşitli isimler altında, programlar uyduruyorlar. Sabır taşını çatlatacak kadar tahrikler yapıyorlar. CHP’lilerden başka herkese ötekiler, hatta vatan hainleri gözüyle bakıyorlar. Yoksulluğu, açlığı, işsizliği, asırlardır birikmiş, çaresizlik, ihmal ve sefaleti, AK Parti iktidarının sırtına yüklüyorlar. Sanki cumhuriyet kurulalı beri, AK Parti iktidardaymış gibi.. Toplu ölümlü trafik kazalarında bile iktidarı suçluyorlar.
Mevsimi gelince fındık pamuk toplamak için, fakir fukara kamyonlara doluşarak, yollara dökülürler. Toplu ölümlü trafik kazaları olur. Onu bile AK Parti'nin sırtına vururlar. Bir de kısa filmler diye safsata bir program yapıyorlar. Her tahrik edici ve kışkırtıcı kısa filmin sonunda da Nerede Bu Devlet diye güya halktan yana tavır sergiliyorlar. Sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar dört bir yandan salvo atışları yapıyorlar. Ne Komünistler, ne Naziler, ne de Faşistler, planladıkları darbe ve ihtilallerden önce bu kadar sorumsuz ve pervasız olmuşlardır. Büyük patronun emrindeki gazete ve televizyonlar Sayın Başbakan’ın deyimi ile: “önden, arkadan, sağdan, soldan salvo atışları yapıyorlar. ülkeyi germe, geri adım at diyorlar.” Bu medya, kendini millî iradenin üzerinde görüyor. AK Parti 16 milyon seçmenine: “Onların gazetelerini okumayın! Televizyonlarını da seyretmeyin” bile demiyor. Bu kadar sabır, bu kadar hoşgörü, bu kadar insanlık ve yumuşaklık dünyanın hangi ülkesinde görülmüştür? O medya azıcık sorumluluk duygusu taşısaydı, bugün APO’yu ve PKK Terör örgütünü kim tanırdı? Silahlı eylemcilerin en büyük amacı meşhur olmaktır. Onlardan hiç bahsetmemek kendileri için bir ölümdür. Terörizmin en etkili silahı, halkı korkutmak, kamu görevlilerini ise çoluk çocuklarına kötülük yapmakla tehdit ederek yıldırmaktır. Bunu da medya aracılığı ile yaparlar. Tüm medyamız, bu hususta, son derece duyarlı, şuurlu ve sorumlu davranmalıdır. Dış güçlerin bize Sevr’i uygulamaya çalıştıklarının farkında değiller mi? İşte onların gerici ve lâik cumhuriyet düşmanı dedikleri kesimler, bu tehlikenin bilincindedir. En ilericisinden, en gericisine kadar, milletçe kucaklaşmaktan başka çaremiz yoktur. 300 milyonluk Türk Dünyası ile 1.5 milyarlık İslâm âlemi bizden bunu bekliyor. Bu fırsat kaçırılmamalıdır. Yoksa çok geç ve yazık olur. Saygılarımla…