Güney Afrika ırk ayrımı türü laiklik, Huntington’dan
Devlet ve millet olarak dünyadaki itibarımızın sarsıldığını görüyoruz. Dostlar endişeli. Politikacılar, devlet yöneticileri, bilim adamları, hukukçular ve siyaset bilimcileri, hayret ve şaşkınlıkla takip ettiklerini yüksek sesle dillendiriyorlar.
Türkiye’nin ekonomik kredi notu eksiye düşürüldü. Bir günde yalnız borsada milyarlarca dolar kaybettik. Milyarlarca dolar yurtdışına kaçtı. Başlamış yatırımlar ağırlaştı. Sıradakiler beklemeye girdiler. EXPO-2015 yarışından ümitliydik, ülkenin içine düşürüldüğü belirsizlik, kanaat değişikliği doğurdu, kaybettik. AB-Türkiye Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Jost Lagendijk’in işaret ettiği, “özgür insanlığın anlayamayacağı bir mantık sergilemek”, Türkiye’nin dünyadaki itibarında derine kaçan ve silinmesi zorlaşan kötü bir kuşku doğuruyor. Avrupa Adalet Divanı, Türkiye aleyhine, akla gelmez bir karar aldı. Yaza girerken düşmesi gereken enflasyon yükseldi. Türk Lirası karşısında değerlenen dolar nedeniyle, Türkiye’nin dış borcu milyarlarca lira arttı.
Felâketin görünen kısmı, buz dağının görünmeyen kısmının habercisi. Zaten Cumhuriyet gazetesi imtiyaz sahibi İlhan Selçuk, 14 Mart'ta açılan kapatma davasını, açılmadan 35 gün önce dostlarıyla açık açık konuşmuş. Neticeyi?.. Millet de bu filmlerin benzerlerini birçok kere yaşadığı, felâketlerini bildiği için düşünüyor.
Milletlerin felâketlerinden kendilerine servet ve ümit üretmek isteyenler her zaman olmuştur. Savaş vurguncuları, kriz vurguncuları… İyilik, hak yolda çalışmayla edinilen bir nimettir, terle gelir. Fitne ve zulümden ikbal bekleyenler, “kazandık” zannederken tüm değerlerini kaybederler. Zulüm, mevcut bir zulmü kaldırsa dahi “gelen, gideni aratır.” Dün Lenin, çar’ı aratmıştı; bugün Bush, Saddam’ı aratıyor.
Huntington’un Türkiye için hayal ettiği özel laiklik anlayışının, Güney Afrika devletindeki ırk ayrımı gibi gerçek demokrasiye engel olarak kullanılmasını istemesi, elbette 21. asırda mümkün olmayan değersiz bir hayaldir. Ancak şimdiye kadar, siyasi düşüncelerini gizli talimatlarla yerine getirdikleri bilinen mason localarının en kıdemlilerinden Fransa locasının toplantı yaptıktan sonra başkan tarafından, “milletin yüzde sekseni karşı çıksa dahi yanılır” gibi temel insan haklarına, demokrasiye aykırı talimatlar vermesi ve bunun için Türkiye masonlarını sorumlu tutar ifadeler kullanması, hükümete, yanlışlara meydan vermeyen açık ve kesin tedbirler almayı gerekli kılmaktadır.
“Partinin kendini kurtarmak için davadan sonra kanun düzenlemesi şık olmaz” propagandası, yanıltıcı bir taktiktir. Asıl hedef parti değil; millettir, milli iradedir. Bu propagandaya takılmak siyasi sorumlulukla bağdaşmaz. Bir ülkede Cumhurbaşkanı dahil meclis dengelerini, tüm iktidarı değiştirecek hiçbir işte, meseleyi parti olarak görmek kadar tehlikeli bir yanılgı olamaz. Kimse de böyle değerlendirmiyor. önemli olan parti değil, milli iradedir, milletin önünü gören aydınlığını, sistemini kaybetmemesidir. Hükümetler, “şıklık” oyalanmalarıyla vakit kaybetmemelidir. Demokrasilerde siyasi iktidarların ilk ve en önemli görevi millet iradesini korumaktır. “Benimle bir çoban eşit mi olacak?” tarzı haddini bilmezliklerin, insanî yüceliği anlamaktan uzak zeka ve insanî yozlaşmanın, “kimse bilmez ben bilirim akılsızlığının” sari bir hastalık haline dönüşmesi, sadece demokrasinin değil, insanlığın kaybına yol açacaktır.
Rivayet edilir ki Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe attırdığında, Hüthüt kuşu, ateşi söndürmek için gagasıyla su taşır. “Göklere yükselen bu alevleri bir damla suyla mı!” ikazına, “Haktan, Hz. İbrahim’den yanayım” der. önemli olan ülke yangınlarında bizlerin ne tarafta olduğu ve ne yapabildiğimizdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.