Tahripkâr bir kanalda çok faydalı bir tartışma

Tahripkâr bir kanalda çok faydalı bir tartışma

İsmail Nacar Kardeşimle geçmişte çok sert tartışmalarımız olmuştu; biri birimize en kızgın olmamız gereken zamanlarda bile biri birimizi incitmemiştik, kendileri değerli ve sevdiğimiz bir gençti,
Malatya Lisesinde Allahın’ın Yardımı ile bizim açtığımız Mücadele Bayrağını, sıra ile Yavuz Bülent Bakiler, Selâmî çekmegil ve İsmail Nacar gibi, hepsi benden üstün kardeşlerim devralıp dalgalandırmışlardı, Yavuz Bülent'le ben onlardan çok yaşlıyız. Şunu kendi adıma söyleyeyim ki, çekmegil ve Nacar gibi Bilgili, İnançlı, Şuurlu, Şahsiyetli ve mücadeleci kardeşlerim var oldukça, gözlerim açık gitmeyecektir,
Yavuz Bülent Bakiler hariç bizler Rahmetli çekmegil Ekolünde yetiştik, ancak ben İmalat Hatası çıktım, öyle sanıyorum ki, bu Dünyada M.Sait çekmegil Ağabeye tek Rahmet ve Fatiha okuyan da yalnız benim..
çünkü Sait Ağabey, ölülere Fatiha Okunmaz fikrinin öncüsü idi, ölü dediklerinin arasında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (A.S) da vardı, keramet, irhasat, mucize, istidraç gibi olağanüstü halleri hafife alır, çok defa da onları akılla izah etmeye çalışırdı,
Kendilerine kerametten bahsedildiği zaman da “İşte yürüyoruz ya; bundan iyi keramet mi olur?” derdi,
Son zamanlarda çok hasta düşmüştü, Malatya’da ziyaretine gittik, yanımda öz yeğenlerim, Yük. Mimar Ahmet Turan üzmez ile Ziraat Yük. Mühendisi Zeki üzmez de vardı, Kapıyı çaldık hanımı açtı, Bizi Sait Ağabeyin kaldığı odanın kapısının önüne kadar götürdü,
Kapıyı tıklattık, uzun süre açılmadı, İçerden birtakım hışırtılı sesler geliyordu, neden sonra kapı açıldı, Bir de baktık ki Sait Ağabey yerinden doğrulmaya çalışıyor amma bir türlü doğrulamıyordu, Meğer bacakları tutmuyormuş, ayağa kalkamıyordu, zar zor kapıya kadar gelmişti, epeyce çabaladıktan sonra, ancak kapının tokmağını tutabilmiş ve kapıyı açmıştı.
O durumunu görünce içim burkuldu ama yine de ukalalığı elden bırakmadım, “Bak Sait Ağabeyim, senin kerametin gitmiş” dedim. Aradan aylar geçti, tekrar kalabalık bir genç grupla ziyaretine gittik. Hiç konuşamıyordu, son zamanda İstanbul Pendik’te oturan damadının evine gitmişti, Vakit Gazetemizin Genel Koordinatörü Muhterem Mustafa Karahasanoğlu’na, “Sait Ağabey çok hastaymış, birlikte ziyaretine gidelim mi?” dedim, üstadımız, rehberimiz ve kardeşimiz, vefalı insan Mustafa Karahasanoğlu bizden önce davranmıştı, daha birkaç gün önce ziyaretine gittiğini söylüyordu,
Bana da “Gitme, çok üzülürsün, Sait Ağabey hiç konuşamıyor ve gelenleri tanımıyor” dedi. Daha gitmeden çok üzülmüştüm, o dev gibi, dağ gibi koca Sait Ağabey o hallere mi düşecekti? Gizli gizli ağlıyordum, hiç farkında değildi. 2-3 gün sonra da ölüm haberini aldık.
Cenazesinde büyük bir kalabalık vardı, tabutu başında konuşmamı istiyorlardı, ne halde olduğumu bilmiyorlardı. Sel halinde boşalan gözyaşlarım onlara gerekli cevabı vermeye yetmiyordu, ısrar etmekten vaz geçtiler.
Rahmetlinin hepimiz üzerimizde çok büyük hakkı vardı, kafamıza vura vura bizi adam etmeye çalışmıştı, şahsen ben adam olamadım, o başka. İstismardan uzak, iyilik sever, dost canlı, yiğit dürüst ve samimi bir insandı, o halini yakından görünce şöyle düşündüm,
Sait Agabey, aciz akıl eşeğine binmiş, önüne çıkanın üzerine acımasızca sürüyordu.. Allah (cc), son günlerinde onun aklını aldı. Sait Ağabey (Bizce haşa) yine de (Haşa) o cezaya müstahak değildi. Taktiri İlahî böyleymiş. Bu küstahça sözüme tövbe ediyor ve Rabbimin Rahmetine sığınıyorum,
Ben bunu düşünürken, kafamda bir şimşek çaktı, içimden Rabbimiz Sait Kulunu doğrudan doğruya Huzuruna kabul buyurmak için Cezasını Bu Dünyada verdi diyordum. Bir alışkanlığım vardır, her gece yatmadan önce 3 kişiye ismen Fatiha okurum, biri Osman Yüksel Serdengeçti Ağabeyimdir, Biri Manevî Babam, eski İttihatçılardan Eşref Sencer Kuşçubaşı'dır biri de (İstemiyor olmasına rağmen) M. Sait çekmegil Ağabeyimdir, “İstemediğine rağmen” diyorum, çünkü o ekolden olanlar, Hazreti Peygamber’e (SAV) dahi Fatiha okunmaz iddiasındalardır.
Sanıyorum ki, sevenleri arasında, Sait Ağabeye Fatiha okuyan tek isim benim. Reklamını yapıyor olmamak için adını vermek istemediğim bir Televizyon Kanalında, İsmail Nacar kardeşimizle birlikte Erhan Aktaş ve adını unuttuğum bir kardeşimiz daha vardı, Muhterem Aktaş her ne kadar İktibas Ekolünden olduğunu söyledi ise de, Rahmetli Ercüment kardeşimizin, düşünce ve inanç açısından çekmegil Ekolü Paralelinde, olduğunu hepimiz biliyoruz. Adını söylemekten dahi tiksindiğim o TV kanalında son derece seviyeli ve faydalı konuşmalar yaptıklar, Rabbimiz kendilerinden razı olsun, yarın bu konuya devam edeceğiz inşallah.
Kardeşlerime selâm, sevgi, saygı ve dualarımla.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi