Çekmeceli batıcılık
Malum; bu aralar gündemin en önemli maddesi, AK Parti’ye açılmış kapatılma davası.
AB temsilcileri, aday bir ülkede meydana gelen bu gelişme üzerine çeşitli görüşler açıklıyorlar.
Eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, üyelik müzakerelerini yürüttükleri bir ülkede meydana gelmiş ve demokrasiyle izahı pek mümkün görünmeyen böylesine sarsıcı bir gelişmeyi, son derece olağan ve normal bir şeymiş gibi görmelerini de kimse bekleyemez onlardan.
Gel gör ki, AB temsilcilerinin parti kapatmayı hoş karşılamayan açıklamaları, bir kere daha, son yıllarda CHP ve o zihne sahip çevrelerin batı karşıtlığını depreştirdi:
-AB, AKP’yle işbirliği içinde bizi bölmeye çalışıyor. AB bizim içişlerimize karışamaz. Biz batının sömürgesi değiliz. Hukuku haçlılardan mı öğreneceğiz? Zaten bu batı emperyalisttir vs.
Hatırlarsınız; 22 Temmuz seçimlerinden önce organize edilen mitinglere egemen olan genel hava da batı karşıtlığıydı.
Yazılarımızı okuyanlar, genelde batı düşüncesiyle ilgili temel itiraz noktalarımızı, özelde ise AB konusunda ne düşündüğümüzü de bilirler.
Bu küreselleşme çağında, Türkiye’nin, her kesimle olduğu gibi Avrupa’yla da iyi ilişkiler geliştirmesini isteriz ama bütün ufkunu, rüyalarını ve hayallerini AB üyeliği süsleyenlerden de değiliz.
Dahası, AB’nin Türkiye’ye zaman zaman ne kadar çifte standartlı ve haksız tavırlar sergilediğini de en sık yazanlardanız.
Batıya karşı ne önyargılarla örülü bir nefretimiz, ne de çalmadan oynayan bir hayranlığımız var.
Ancak “batılı değerler, AB, batılı yaşam tarzı vs” denilince, Türkiye’de başta CHP olmak üzere bazı kesimlerin tuhaflık ve çelişkilerle dolu, dahası konjonktüre göre değişen ilginç bir yaklaşımları var.
Normal şartlar altında “batıyı yürekten benimsemiş, batıya ve batılı yaşam biçimine meftun ve batılılaşmayı milli bir hedef olarak kabul etmiş” bu çevreler, AK Parti iktidarı ve onun AB perspektifi içinde yapmaya çalıştığı demokratikleşme çabalarıyla birlikte nevi şahsına münhasır bir “batı karşıtlığı”na yöneldiler.
Normal zamanlarda batıyı yere göğe koyamayanlar, son yıllarda batının ne kadar da haçlı ruhuyla dolu olduğunu ve ülkemiz üzerinde bitip tükenmeyen karanlık emellere sahip bulunduğunu keşfettiler!
Bir yandan batılılaşma denildi mi ilk akla gelenler, diğer yandan batı karşıtlığı denildi mi yine ilk akla gelenler olmaya başladı.
Gerçekten de, gayet açıklıkla söyleyebiliriz ki, söz konusu çevreler, batılı hayat tarzını son derece derinden içselleştirmiş bir kesime tekabül etmektedir.
Görece olarak daha çok refaha sahip ve daha steril yörelerde oturan bu kesim, aynı zamanda Türkiye ölçeğinde batıya en çok giden ve en çok hayran olan kesimdir.
örneğin bir anket yapılsa, tatil dedin mi aklına öncelikle Paris, Roma ve Londra gelenler, giyim eşyasından kozmetiğe kadar birçok ihtiyacını batılı markalardan temin etmeyi statü sayanlar, başta sinema, müzik ve edebiyat olmak üzere batı kültür dünyasına ait her ürünün öncelikli tüketicisi olanlar, en çok bu kesimin arasından çıkar.
Bu çevrelerin en büyük düşü, Türkiye’nin de insan tekinin yaşam biçimi açısından bir Fransa’dan, bir İtalya’dan, bir İngiltere’den farksız olmasıdır.
öyleyse hem batıcı, hem batı karşıtı olma çelişkisini nasıl açıklayacağız?
Galiba bu çevrelerle ilgili illa da bir “karşıtlıktan” söz edilecekse, bunu “batı karşıtlığı”ndan ziyade, “kendileri dışındaki halkımızın yaşam biçimi ve değerlerine karşıtlık” olarak nitelemek daha gerçekçi gibi görünüyor.
Batıya sinirlendikleri nokta ise, birtakım batılı değerlerin, geniş kesiminin yaşam biçimini beğenmedikleri ve hor gördükleri halkımızın lehine olacağını düşünmeleridir.
Yani; batılı yaşam biçiminden hiçbir şikâyetleri yok ama demokrasi, insan hakları vb batılı değerlerin aynen kendi halkımız için de geçerli kılınması, onlara göre, sadece gericiliğe ve muhafazakârlığa yarıyor.
çünkü halkın geniş bir kesimi cahil… Haso-Memo…
Dolayısıyla da bunlara batılı yaşam biçiminin benimsetilmesi ancak otoriter yönetimlerle mümkün olur!
Bu çerçevede batı için zihinlerinde değişik çekmeceler oluşturuyorlar. Hangi çekmecenin işlerine geldiğini düşünüyorlarsa o çekmeceyi açıp o noktada batıcı oluyorlar, hangi çekmecenin işlerine gelmeyeceğini düşünüyorlarsa da, o çekmeceyi kapatıp o noktada batıya karşı sinirli ve kızgın bir pozisyon belirliyorlar.
Bu çevrelerin derdi batı değil, kendi halkları aslında.
Böyle olunca da “batının yaşam biçimine ve kültürüne evet, demokrasisine hayır” diyorlar.
Prof. Dr. Ayşe Kadıoğlu, bu çevreleri kısaca şöyle tanımlıyor:
“Batılılık değerlerini değil, batılılık görüntüsünü vurgulayan bir topluluk.”
Bu noktada bazıları “İyi de, hem batılı yaşam biçimini savunacaksın, hem de batılı değerlere karşı çıkacaksın, böyle batıcılık olur mu?” diyebilir.
Olur olur. “Batılı değerler” denilen şeyler üzerinde ayrıca detaylı olarak düşünürseniz, birtakım çelişki ve çifte standartların asıl batıda ve batıcılıkta olduğunu zaten görürsünüz.
Hatta iş o noktaya gelirse, ben bütün sözlerimi geri alır, bizim batıcılara “aslında tutarlısınız” bile derim.
Ama o başka mesele.
münaşaka
ABD hükümeti, ülke içinde şiddet içerikli videoların gösterimini yasaklamış.
Dışarıda bizzat uygulamak daha cazip gelmiştir!.
sözünözü
özgürlük için mücadele eden halk, çoğunlukla karşısında yeni efendiler bulur. (Lord Halifax)