Terörün iç ve dış boyutu
Taksim'deki bombalı eylemin ardından genellikle olayın arkasındaki örgüt üzerinde duruldu. İlk akla da PKK geldi. Böyle düşünülmesi de doğaldır. Yıllardan beri yaşananlar ve özellikle canlı bomba eylemleri genellikle PKK bağlantılı çıktı. Bu noktada PKK terör örgütünün hedefinin sadece bir takım hakların elde edilmesi olduğunu düşünmek sanırım eksik bir değerlendirmedir. Çünkü, terör örgütünün oluşumu ve yaygınlaşmasını sadece iç bağlantılarla izah etmek doğru olmaz. Gerçi PKK'nın kuruluş yıllarında bazı devlet kuruluşlarının desteği olduğu artık giderek yaygın bir değerlendirme haline gelmişse de terör örgütünün arkasında Türkiye üzerinde bir takım hesapları bulunan devletlerin olduğunu unutmamak gerekiyor. Örgüt elemanlarının eğitilmesi ve silahlandırılması konusunda başta ABD olmak üzere İsrail ve bazı AB ülkelerinin bulunduğunu bilmeyen yok. Hatta örgütün para kaynağının AB ülkeleri olduğu da kimsenin meçhulü değil.
Bu noktada ABD ve onunla birlikte terör örgütüne destek veren ülkelerin ülkemiz ve bölge ülkeleri üzerindeki hesaplarını dikkate almak gerekiyor. Sanıyorum Başbakan Erdoğan'ın Taksim'deki bombalı saldırının ardından yaptığı, "Hedefte gelişen Türkiye var" sözleri meselenin dış boyutuna dikkat çekmektedir. Böyle olunca da terörün sona erdirilmesinin en can alıcı noktasını dış desteklerle terör örgütünün bağının kesilmesi oluşturuyor. Elbette bu çok kolay değildir. Hatta İran'a yönelik yaptırımların uygulanması ve Füze Kalkanı projesinin bir ayağının Türkiye'ye yerleştirilmesi hususundaki ABD istekleri düşünüldüğünde terörün dış desteklerinin amacı kolay anlaşılacaktır. Terör örgütü ülkemize karşı gerektiğinde baskı unsuru olarak kullanılıyor, kullanılacaktır. Taksim'deki bombalı saldırının Türkiye'ye yönelik İran baskıları ile bir ilgisi olup olmadığını kesin olarak söylemek mümkün değildir ama böyle bir bağ kurmak yanlış da olmayacaktır.
Bu arada terörle mücadele konusunda görevli kuruluşların yıllardan beri hep birinci öncelikli tehlikeyi terör değil irtica olarak belirlemiş olmaları sanıyorum bir hedef sapmasına yol açmıştır. İşin garip tarafı 25 yılı aşkın bir süreden beri Türkiye terörle mücadeleye yüz milyarlarca dolar ayırmış olmasına rağmen terör hız kesmeden sürüyor. Bu mücadelede niçin başarısız olunduğu yolunda kimseye hesap da sorulamıyor. Sadece iç siyasette bazı partilerce malzeme olarak kullanılıyor.
Bir hususu daha hatırlamakta yarar var. Türkiye'de PKK dışında da terör örgütleri var. Bunlar sürekli eylem halinde olmamalarına karşılık zaman zaman ortaya çıkmakta ses getirici eylemler yapmaktadırlar. Pek çok olayın ardından edinilen bilgiler gösterdi ki diğer terör örgütlerinin de dış bağlantı ve destekleri var. Böyle olmasa gerçekleştirdikleri eylemlerin ardından hemen yurt dışına çıkıp kendilerine Avrupa ülkelerinde barınacak yer, maddi destek bulmaları mümkün olabilir mi?
İşte bu noktada Başbakan Erdoğan'ın, "Hedefte gelişen Türkiye var" sözleri daha bir anlam kazanıyor. Yani Türkiye'nin gelişmesinden rahatsız olanlara dikkat çekiyor Başbakan Erdoğan. Türkiye'nin gelişmesinden rahatsız olanların başında ABD v e İsrail ile bu ülkelerin destekçisi AB ülkeleri geliyor. Bu tespiti yapmış olmak elbette tüm dünyaya karşı savaş açmak isteği anlamına gelemez. Sadece terörün arkasındaki güçlerin doğru tespit edilmesi gerektiğine vurgu yapıyorum.
ABD'nin Irak, Afganistan ve İran'dan sonra son günlerde Yemen'i de hedef alması sanıyorum tesadüf değildir. Bu bakımdan artık İslam dünyası emperyalist güçlerin oyuncağı olmaktan kurtulmak istiyorsa yeni bir dünyanın kuruluşu yolunda harekete geçmek durumundadır. Yoksa binlerce yıldan beri üzerinde yaşamış olduğumuz bu topraklarda Müslümanlar rahat yaşayamayacak, hatta emperyalist güçler ellerinden gelirse bu toprakları Büyük İsrail'e teslim etmekten kaçınmayacaklardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.