Fikrinden inancından emin olan bağırıp çağırmaz
İşimiz gereği medyayı takip zorundayız. Hastalığım sebebiyle 5 aylık bir dönem hariç güne gazeteleri okuyarak başlarım. Bazı arkadaşlarımızın yaptığı gibi internetten gazete okumayı pek sevmiyorum. Ya da ona alışamadım. İlle gazeteyi elime alacağım, dokunacağım, sayfaları tek tek açarak okuyacağım. Bir diğer ifade ile gazeteyi elimde hissedeceğim. Buna karşılık bilgisayarın başında gazeteleri okumak da mümkün.
Sanıyorum mesleğe ilk başladığım 1970'li yıllarda edindiğim bir alışkanlıktan kurtulamıyorum. Akşama kadar hazırladığımız ertesi günün gazetesi matbaada basılıp ilk nüshası elime gelmeden ve baştan sona gözden geçirmeden gazeteden çıkmazdım. Bu alışkanlık sadece bende değil, mesleğe başladığım yıllarda tüm meslektaşlarımızda, özelliklede gazetenin mutfağında görev yapanlarda yaygındı. Matbaadan gelen gazeteye dokunmak, mürekkep kokusunu hissetmek sanki karşılıklı etkileşim sebebiydi.
Ne var ki yeni nesil gazete ve kitaptan çok bilgisayar ile haşır neşir oluyor, öyle yetişiyor. Onların hayatında eskisi gibi gazete, dergi ve kitaba fazlaca yer yok. Saatlerce bilgisayar karşısında oturmaktan sıkılmayan gençlerimiz ellerine aldıkları gazete ya da kitaba uzun süreli tahammül gösteremiyorlar. Onlar sadece akıllarına takılan bir şeyi yakınlarındaki büyüklerine sorarak öğrenmek istiyorlar. Bu da olmazsa internete giriyorlar.
Elbette teknolojik gelişmelere karşı çıkacak, akıntıyı tersine döndürecek değiliz. Zaten buna gerek olmadığı gibi imkanımızda yok, gücümüz de yetmez. Bilgisayardan edindikleri alışkanlık ile genellikle büyüklerini de ansiklopedi gibi algılıyorlar.
Yazı için masanın başına geçtiğimde medyanın tavrını yazmak istiyordum. Medyanın bir bölümünün CHP, diğer bölümünün de iktidar yandaşlığına dikkat çekip iki tarafında birbirine zıt görüşler sergilediğini, bir tarafın iyi dediğine diğer tarafın kesinlikle kötü dediğini aktarmak istiyordum. Elbette herkesin bir görüşünün olması, olaylara da o pencereden bakması gayet tabiidir. Bizim de bir görüşümüz var ve biz de tarafız. Ancak taraf olmak ille de karşı tarafı kötülemek anlamına mı gelir? Bir bakıma tarafı olduğumuz görüşün her söylediği ve yaptığı doğrudur da karşı olduklarımız hep yanlış şeyler mi söyler ve yaparlar? Hemen belirtelim ki bazen özellikle siyasiler doğru şeyler söylüyor görüntüsü altında toplumu yanlışa sürükleyebilirler. Buna karşı uyanık olmamız gerekir.
Elbette insan benimsediği ve inandığı düşüncenin peşinden gider ve onun taraftarlığını yapar. Bu bakımdan farklı düşünenlerin yanlış olduğunu savunması doğaldır. Ancak, bu yanlışlık kabulü onlara karşı savaş çığlıkları atmayı gerektirir mi? Ya da hain, uşak gibi yaftalamalar doğru olur mu?
Bu ülkede çeşitli görüş ve inanç mensupları bir arada yaşamak durumundayız. Bunun için doğru bildiklerimizi sonuna kadar savunmak görevimiz olmakla birlikte sergileyeceğimiz üslup çok önemlidir. Yumuşak bir üslup mu sergileyeceğiz, yoksa elimizdeki hayali bıçağın her iki tarafı da kesecek mi? Bize yakışan hangisi?
Bana göre fikrine ve inancına güven bağırıp çağırmaz, karşısındakine hakareti marifet saymaz. Aksine bağırıp çağırmanın ve hakarete dayalı söylemin fikirsizlik anlamına geldiğini, fikrine güvenmeyenlerin metodu olduğunu düşünür.
Bu arada aynı görüşün mensupları da olsak her konuda aynı şeyleri düşünmemiz gerekmez. İnsan olmanın gereği farklılıklar ortaya çıkabilir. Önemli olan ana çizgiden sapmamaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.