Açık diplomasi mi, yoksa...

Açık diplomasi mi, yoksa...

Daha evvel Irak ve Afganistan’la ilgili yüz binlerce Amerikan belgesini kamuoyuna taşımasıyla ismini duyuran WikiLeaks adlı internet sitesi, şimdi de ABD’nin 250’den fazla ülkedeki büyükelçiliklerinden merkeze gönderilen 250 bini aşkın diplomatik yazışmayı seçilmiş bazı gazetelere servis yapmak suretiyle tüm dünyada gündemin ilk sırasına oturdu.

Şu aşamada dikkat çeken bazı noktalar:

Belgelerin nasıl ele geçirildiği veya sızdırıldığı noktasındaki soru işaretleri henüz cevap bulmuş değil. Bu iş, söylendiği gibi, 52 yıl hapis talebiyle yargılanmak üzere hapiste tutulan ABD’li askerin yalnız başına yaptığı birşey olabilir mi?

ABD Dışişleri Bakanlığının, bir kısmı yüksek derecede “gizlilik” kaydı konulan şifreli yazışmalarına bu kadar kolay ulaşmak mümkün mü?

Acaba bu hadisede, “açık toplum” sloganını bayrak yaparak faaliyet gösteren ve “şeffaflaşmaya hizmet” adı altında başka fitneler tezgâhlayan küresel organizasyonların dahli var mı?

Bakıyoruz; bir taraftan “saydamlık” deniyor; diğer taraftan, söz konusu belgeler, çoğu siyonist ideolojinin güdümünde olan beş gazeteye servis ediliyor ve dahası, aylar öncesinden, 120 “uzman gazeteci”nin süzgecinden geçiriliyor.

Belgelerden hangilerinin ne zaman ve içeriklerinin ne kadarıyla yayınlanacağına karar veren bu 120 kişilik heyet kimlerden oluşuyor? Ve bunlar hangi kriterlere göre tercih yapıyorlar?

İlk etapta yayına verilenler içinde İran’la bazı önde gelen Arap ülkelerini veya Türkiye ile Azerbaycan’ı karşı karşıya getirebilecek iddiaların öne çıkarılması, fitne kuşkularını güçlendiriyor.

Türkiye’nin iç siyasetine ve devlet içi gerilimlere dair yazışmalarda devirlere ve büyükelçilere göre değişen, zaman zaman da çelişen değerlendirmelerde, bilinenlerin dışında fazla sürpriz yok. Ama özellikle AKP’nin içine yönelik ve bilhassa yolsuzluk eksenli iddialar, konu sıkıntısı çeken muhalefete yeni malzemeler sunabilir.

Nitekim CHP işin bu cihetinin üzerine gitmeye hazırlandığının işaretini şimdiden verdi.

Türkiye’nin seçim atmosferine girmeye başladığı süreçte kayda geçirilmesi gereken bir husus.

Belgelerde siyasete yönelik ordu ve yargı kaynaklı müdahalelerin, Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonların, kamuoyunda hakim algı ve yoruma paralel ifadelerle yer alması dikkat çekici.

Bunu, söz konusu gelişmelerde dış dinamiklerin rolünü gösteren bir işaret olarak da görebilir miyiz? (Balyoz operasyonu ilk patlak verdiğinde ABD Dışişleri’nin “Bizim için sürpriz bir gelişme değil” mesajı verdiğini hatırlayalım.)

Dikkat çeken bir diğer nokta, “diplomasinin 11 Eylül’ü” nitelemelerine konu olan bu geniş çaplı “belge sızdırma” olayı ile ABD’nin “karizma”sı bir kez daha çizilir ve Washington, belgelerde adı geçen ülkelerle ilişkilerinde oluşması muhtemel hasarı olabildiğince asgarîye indirme telâşına düşerken, İsrail’in sergilediği rahatlık.

WikiLeaks’e ulaştırılıp 120 kişilik bir heyetin denetim ve sansüründen geçirildikten sonra yayına verilen ilk belgeler, şunu da düşündürüyor:

Bilhassa zamanlama ve içerikler, Obama yönetimini ve bu dönemde ABD’nin diğer ülkelerle ilişkilerini zora sokmak; buna ilâveten, global ölçekte belirlendiği anlaşılan hedefler kapsamında, ayrım gözetmeksizin, aralarında Berlusconi ve Merkel gibi siyonist projelere doğrudan veya dolaylı katkıda bulunmuş isimler de dahil olmak üzere birçok dünya liderini provoke ederek ABD ile karşı karşıya getirmek gibi hesapların söz konusu olabileceğini akla getiriyor.

Bu noktada, belgelerde imzası bulunan farklı konumlardaki diplomatların kimlik analizleri de konunun aydınlanmasına katkı sağlayabilir.

Nitekim Türkiye’ye dair en provokatif raporları, eski Ankara Büyükelçilerinden Eric Edelman’ın yazmış olması, bunun ilginç bir örneği.

Görünen o ki, bu hamur çok su götürür.

Süreci dikkat ve temkinle izlemek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi