Sihirbaz diplomatlar
Geçen gün Lâhika sayfasının “risaleden iktibas” köşesinde, Meyve Risalesi’nin sonunda yer alan ve Felâk Sûresindeki âyetlerin çağımızdaki hadiselere yönelik şifreli mesajlarının tahlil edildiği bir kısım yayınlandı.
Orada Üstad umumî harpleri çıkaran ecnebi gaddarların hırs ve haset ile bizdeki hürriyet inkılâbının Kur’ân lehindeki neticelerini bozmak fikriyle çıkardıkları fitnelerde, “siyasî diplomatlar”ın, “radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle” oynadıkları role dikkat çekiyor (Şualar, s. 419). Osmanlı sultanlığının el değiştirmesinden sonra Balkan ve İtalyan harpleri ile Birinci Dünya Savaşının patlak vermesini bu sürecin kilometre taşları olarak kaydediyor.
Demek ki, bütün o savaşların çıkarılmasında en önemli maksat, İkinci Meşrutiyetin ilânıyla birlikte gelen hürriyet inkılâbının Kur’ân lehinde meydana getireceği neticeleri sabote etmek.
Ve hadise, hürriyet inkılâbından on yıl kadar önce İngiliz Sömürgeler Bakanı Gladstone’un parlamento kürsüsüne çıkıp elindeki Kur’ân’ı göstererek sarf ettiği, “Bu kitap Müslümanların elinde kaldığı müddetçe biz onlara hakim olamayız, ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalı ya da Müslümanları ondan soğutmalıyız” sözüyle işareti verilen dehşetli planlarla doğrudan irtibatlı.
Üstadın Birinci Şua’daki izahları da konunun diğer boyutlarını tamamlıyor (bilmânâ): İslâm devletinin nurunu söndürmek niyetiyle Avrupa zalimlerinin yaptığı müthiş suikast planını akim bırakmak için Türkiye hamiyetperverleri hürriyeti ilân ediyorlar. Ama ardından Birinci Dünya Savaşı sonrasında Sevr muahedesiyle Kur’ân’ın zararına yine gayet ağır şartlar konularak aynı plan sürdürülünce, Türk milliyetperverleri bu defa cumhuriyeti ilânla mukabele edip Kur’ân’ın nurunu muhafazaya çalışıyorlar.” (a.g.e. 1193)
Ne var ki, cumhuriyet adı altında bir istibdad-ı mutlak rejimi kurularak, Sevr’le yaptırılamayanların Lozan’ın gizli hükümleriyle tatbik sahasına konulduğu ve akabinde “otuz sene sonra Kur’ân’ı kendi eliyle imha edecek bir nesil yetiştirme” hedefiyle hazırlanan eğitim programlarının (Tarihçe, s. 241) uygulandığı süreç başlıyor.
“Şimdi İslâmlar içinde nur-u Kur’ân’a muhalif haletlerin ekserîsi o suikastların ve Sevr muahedesi gibi gaddarane muahedelerin vahim neticeleridir” (Şualar, s. 1103) diyen Üstadın, bu bağlamda Lozan’ın konumuna ışık tutan bir makaleyi Büyük Doğu dergisinden iktibasen Emirdağ Lâhikası’na koyduğunu hatırlayalım (s. 537-40).
Bu çerçevede Felâk Sûresinin tefsirinde “ecnebi muahedelerin icbarıyla (zorlamasıyla) bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bu dindar millette ehemmiyetli tahavvüller (değişimler) vücuda gelmesi”ne (s. 419) dikkat çeken Üstadın, Tabiat Risalesi’nin girişine koyduğu nottaki “İslâm ordusunun Yunan'a galebesinden neşe alan ehl-i imanın kuvvetli efkârı (fikirleri) içinde, gayet müthiş bir zındıka fikri içine girmek, bozmak ve zehirlendirmek için dessasane çalıştığını gördüm, ‘Eyvah’ dedim, ‘Bu ejderha imanın erkânına ilişecek” (Lem’alar, s. 421) ifadeleri de dikkat çekici.
Bütün bunları bir araya getirerek baktığımızda, dine karşı hazırlanan dessas planların tatbikinde ve yine bu amaca yönelik savaşların çıkarılmasında, siyasî diplomatların medyayı kullanarak yaptıkları sihirbaz ve zehirli üflemelerin özel ve kritik bir yeri var. Hem devlet politikaları, hem de kamuoyu bu üflemelerle oluşuyor.
Ve Üstad, “Kendi menfaatleri için küre-i arza ateş atan üfleyicilerin ve sihirbaz o diplomatların tahribata ait bütün işleri ayn-ı şerdir (sırf şerdir)” ifadesini de kullanıyor (Şualar, s. 421).
Son günlerde WikiLeaks adlı internet sitesi üzerinden ve özel seçilmiş medya organları vasıtasıyla ortalığa saçılan diplomat yazışmaları, şu aşamada ilgili ülkelerin iç siyasetleri ve dış ilişkileri bağlamında derlenen bazı iddiaları içeriyor.
Ama işin tarihe uzanan arkaplanı çok derin.