Medya ve 5N2K
Basın Yayın Birliği ile Bağcılar Belediyesinin ortaklaşa düzenlediği Uluslararası Medya Sempozyumunda, medyaya dair birçok konu içeriden ve dışarıdan gelen katılımcılar tarafından ele alınıp değerlendirildi.
“Medyanın yeni hali: 5N2K; Babıali’den Bağcılar’a, küreselden yerele” şeklinde belirlenen ana başlık altında, medyadaki gelişmeler yer yer iç içe geçen küresel ve yerel boyutlarıyla tartışıldı.
5N1K (ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, kim) olarak bilinen formülün niye 2K şeklinde değiştirildiği sualinin cevabı, “Küreselleşmenin medyaya çizdiği yeni sınırlar” oturumunda verildi:
İkinci K, küreselleşme olarak ifade edildi.
Bu konunun tartışıldığı sempozyumun, tüm dünyayı sarsan WikiLeaks fırtınasından hemen sonraya denk gelmesi, manidar bir tevafuk oldu.
Gerçekten çağımızda dünyanın adeta küçük bir köy haline gelmesinde, sınır tanımayan iletişim teknolojisi son derece önemli bir yere sahip.
Ve ülkeler arası ilişkilerin giderek giriftleşen bağlarla başdöndürücü gelişmeler kaydettiği bu çağda, artık “iç mesele” kavramı da tedavülden kalkıyor. Gündemler de ona göre şekilleniyor.
Böyle olunca, “yerel”i etkileyen küresel rüzgârların yönü ve niteliği büyük önem kazanıyor.
Tamamen dünyevîlik esasına dayalı bir felsefeyi kapitalist yöntemlerle pazarlama anlayışı ile çalışan bir medya, yereldeki özgün kimlik ve duyarlılıkları erozyona uğratan bir işlev görüyor.
WikiLeaks’te yayınlanan raporlardan birinde, Arap gençlerini uyuşturup cihad kavramından uzaklaştırma noktasında, Umutsuz Ev Kadınları gibi Amerikan dizilerinin, yine ABD politikalarının propagandası için kurulan haber kanallarından çok daha etkili olduğunun ifade edilmesi, bu tesbiti teyid eden düşündürücü bir örnek.
(Tabiî onların cihaddan kast ettikleri, Usame Bin Ladin figürü üzerinden terörle irtibatlandırılan bir kavram. Oysa Said Nursî manevî cihad vurgusuyla konuya çok farklı bir açılım getiriyor.)
Kapitalizmle atbaşı giden küreselleşmenin yerel medyadaki etkisini gösteren bir diğer örneği, bizim katıldığımız oturumun konu başlığındaki “Bâbıâli’den plazalara değişen ilişkiler” ifadesinde görüyoruz. Plazalara geçiş, devlet destekli holding medyasında yeni bir aşamanın ifadesi.
Ancak temeldeki anlayışın değiştiğini söylemek zor. Ki, o temeli, 25.5.1935’te toplanan Birinci Basın Kurultayında, devrin Basın Genel Direktörü Vedat Nedim Tör, “Atatürk Türkiye’sinde gazetenin görevleri” olarak şöyle sıralıyor:
“(1) Devrim prensip ve ideallerinin geniş halk yığınları içinde yayılması için en kuvvetli bir propaganda organı,
(2) Devrim fütuhatının kaytaklığa (irticaya) karşı en uyanık bir müdafaa aracı,
(3) Devrimci hükümetin yaptığı işlerde en samimî bir yardımcı ve uyarıcı olmak..”
“Türk basın ailesinde bu prensipleri kabul etmeyecek tek bir kişi bulunamaz. Türk basını, kendisini devrim ideallerine vermiş, tam anlamı ile ulusal bir matbuattır” diyen Tör’ün ifade ettiği anlayışa göre kurgulanan basın, çok partili demokrasiye geçildikten sonra da bu niteliğini devam ettirdi. Bilhassa ihtilâl dönemlerinde üstlendiği işlev, bunu defalarca gözler önüne serdi.
Hem resmî ideolojinin propagandisti olan, hem de devlet imkânlarıyla desteklenerek holdingleşen medya, Türkiye’de demokrasinin gelişmesini engelleyen en önemli sebeplerden biri.
Neyse ki, bilhassa AB sürecinde alınan mesafe sonucu bu durum değişmeye ve nisbeten de olsa çok sesli bir medya oluşmaya başladı; demokrasideki gelişme medyaya da akseder hale geldi.
Bu, bir yönüyle, küreselleşmenin olumlu yanı.
Ama aynı küreselleşmenin yozlaştırıcı etkileri de var ve bu noktada 2. Avrupa herhangi bir ihtilâf içinde olmadığı Kemalizmin bıraktığı yerden, üstelik çok daha tahripkâr bir şekilde devam ediyor. Ve buna karşı ahlâkî ve manevî değerlerin takviyesine duyulan ihtiyaç da artıyor.