Açlık ve yoksulluk sınırı
Açlık ve yoksulluk sınırı ile ilgili rakamları resmi kurumlar belirleyip buna göre ülkemizdeki yoksulluk ve açlık sınırının altında bulunanların oranını açıklayanlar da yine devlet kurumlarıdır. Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) 2009 yılında bir önceki yıla göre yoksulluk sınırının altında kalanların sayısında artış olduğunu, buna göre yoksulluk sınırının altında kalanların oranının yüzde 18.8'e çıkarak sayıları 12 milyon 700 bine ulaşmış olduğunu belirlemiş.
Bu arada yine TÜİK'in belirlemelerine göre 2009 yılında Türkiye'de fertlerin yaklaşık yüzde 0.48'i yani 339 bini sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının altında bir gelire sahip olduklarını tespit etmiş. Bu tespitler 2009'da 4 kişilik bir hanenin aylık açlık sınırı 287, yoksulluk sınırı ise 825 lira olarak kabul edilerek yapılmış. Açlık ve yoksulluk sınırı olarak belirlenen rakamların ne kadar gerçekçi olduğu ayrı bir konu. Ancak, belirlenen rakamların Türkiye gerçeklerine uymadığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü, ülkemizin geniş bir bölümünde kapalı ya da yarı kapalı ekonomi geçerliliğini korumaktadır. Böyle bir ekonomiye sahip olanların görünmeyen gelirleri de vardır. Söz gelimi yıllar önce bir Akdeniz kasabasında misafir olduğumuz bir evin sahibi ile sohbet ederken laf dönüp dolaşıp geçim sıkıntısına gelmişti. Ev sahibine göre aylık 250 liralık bir sabit gelir kendisini kimseye muhtaç olmadan geçindirmeye yetecekti. Buna karşılık biz o günün şartlarında aldığımız SSK emekli aylığımız ile geçinmekte zorlanıyorduk. Demek istediğim o ki şartlara göre değişebilecek rakamları Türkiye geneli için geçerli kabul etmek değerlendirmelerin doğruluğunu tehlikeye düşürücü niteliktedir. Eğer 4 kişilik bir aile şehirde oturuyor ve bir de kira ödemek zorunda kalıyorsa bu aile için 287 liralık aylık gelir gerçekten açlık rakamının da altındadır. Buna karşılık küçük bir kasabada oturuyor ve babadan kalma başını sokacak bir evi varsa ve evinin önündeki küçük toprak parçasından bir şeyler elde etmek durumundaysa bu ailenin şehirdekine göre durumu daha iyi sayılabilir.
Öte yandan açıklanan yoksulluk rakamı ayrı bir konu ve yanlışın ifadesidir. Bu ülkede asgari ücret bu sene için 600 lira civarındayken yoksulluk rakamının 825 lira olarak açıklanmış olması gerçekten bir çelişkinin ifadesidir. Bu noktada asgari ücretin yeni işe giren tek başına yaşayan bir kişi için belirlendiği, böyle olunca da bu rakamın tek kişiye yetebileceği gibi bir iddia ile karşılık verilebilir. Ancak, bu takdirde asgari ücretli için evlenme ve çocuk sahibi olmanın yasaklandığı gibi bir anlayış ile karşı karşıya kalırız. Ayrıca bu ülkede on binlerce aile reisi asgari ücrete talim etmektedir. Kaldı ki, yeni işe girmiş bir kişi eğer ailesi ile oturmuyorsa bir de ev kirası verecek demektir. Ailesi ile oturmuyor ve bir de evlenmeye kalkıyorsa asgari ücretlileri de açlık sınırının altında kabul etmek gerekir. Kaldı ki yoksulluk sınırı ile açlık sınırı arasındaki sınırı neye göre tayin edeceğiz?
Demek istediğim o ki, ekonomide rakamlarla oynamak ve bir takım peşin doğrular kabul edip tüm değerlendirmeleri buna göre yapmak toplumu buna göre yönlendirmek çoğu zaman gerçekçi olmayabilir.
Bu bakımdan eğer devletin bir kurumu yoksulluk sınırını 825 lira olarak belirlemiş ise asgari ücretin de en az bu rakama çekilmesi gerekir. Aksi halde ya ilan edilen yoksulluk rakamında ya da ilan edilen asgari ücrette bir yanlışlık var demektir. Aslında asgari ücret de yoksulluk rakamı da ülkemiz gerçeklerine uymadığını sadece borç faizlerini ödemekten elde kalan imkana göre bu rakamların belirlendiğini söylemek yanlış olmaz.
Zengini daha zengin yapan buna karşılık fedakarlık yapmak durumunda kalanın sürekli olarak dar ve sabit gelirlilerin olduğu bu ekonomik düzen değiştirilemediği sürece gerçek anlamda ne yoksulumuzu ve ne de açlığa mahkum ettiğimiz insanlarımızın sayısını tespit edebiliriz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.