Duruma göre ulusalcı ya da küreselci takılmak
öyle bir noktaya geldik ki artık bazı siyasilerin söylediklerine bakarak durdukları noktayı ve bakış açılarını tesbit mümkün olmuyor. çünkü, öylesine değişken bir söylem ve duruş geliştiriyorlar ki bugün söylediğine bakar o siyasetçinin fikri hakkında net bir belirleme yapmak mümkün olmuyor.
Söz gelimi AB'den yapılan bir açıklamada "Siyasi partiler teröre karışmadıkları sürece kapatılmamalı. Kapatılması demokrasiye zarar verir" şeklinde bir açıklamayı ülkemizin içişlerine müdahele olarak görüp küplere binerlerken ekonomik programımızın IMF tarafından hazırlanmasını içişlerimize müdahale olarak görmeyebiliyorlar. Ve yine her fırsatta Türkiye'nin AB'ye girmesini savunurlar ama egemenliğin sadece millete ait olmasını, bunun birtakım kurumlarla paylaşılmasına karşı çıkan AB'ye "Sen bize karışma" diyebilirler. Halbuki AB'ye girmek demek birtakım egemenlik haklarının AB'ye devredilmesi demek olduğunu bilmemeleri mümkün değil. çünkü, AB Parlamentosu'nun kararlarının bizi de bağlayacağını, hatta şimdiden bağladığını, mahkemelerimizin verdiği kararlara karşı AİHM'in verdiği kararların geçerli olduğunu bile bile AB'ye girmeye destek verenlerin bir iktidar partisinin kapatılmasının yanlış olduğu yolundaki bir karar karşısında çılgına dönmelerini anlamak mümkün olabilir mi?
Bir yandan AKP'nin AB’ye girme hususunda son zamanlarda gayretinde azalma olduğunu söyleyecek ve bunu ağır bir dille eleştireceksiniz ondan sonra da AKP'nin kapatılmaması gerektiği yolundaki açıklama karşısında "Bu olmaz" diyeceksiniz böyle siyaset olur mu? Bu millet sizin hangi söylediğinize inanacak?
AB'ye girilmesini istemek gibi karşı olmakda doğaldır. Şahsen başından beri AB'ye girilmesine karşı olanlardanım. Bugün de düşüncemde bir değişiklik yok. Girilmesini isteyenler ve karşı çıkanlar sebeplerini millete açıklarlar millet de hangisinin doğru olduğuna inanırsa oyunu ona göre belirler. Eğer AB'ye girilmesini isteyenler iktidar olursa onların savundukları hayata geçer, aksi olursa AB sevdasından vazgeçilir. Ancak, hem AB'yi savunup, egemenliğin AB kurumları ile paylaşılmasından yana tavır sergileyip, ardından da yayınlanan bir bildiri ile milletin oy verip Meclis'e taşıdığı partilerin kapatılmasının doğru olmadığının belirtilmesine şiddetle karşı çıkmak samimiyetsizlik değilse nedir?
Bu noktada akla iki husus geliyor. AB'nin açıkladığı görüş karşısında tepki göstermeyi tahlil ettiğimizde şöyle bir durum ortaya çıkıyor. Bugün AB'yi topa tutanların ya başından beri AB'ye taraftar görünüşleri sahtedir ya da gerçekten AB'den yanadırlar ama ne pahasına olursa olsun AKP'nin kapatılmasını istemektedirler. Böylece bir rakiplerinin devre dışı kalacağını düşünmektedirler. Bu sebeple AB'nin açıklamasına kızmaktadırlar.
Peki hem milletin oyları ile iktidar ettiği bir partinin kapatılmasına destek vermek hem de demokrat takılmak mümkün olabilir mi? Halk iradesinin yok sayıldığı bir sistemin adı demokrasi olabilir mi? Bir başka husus ise AB'nin belli kriterleri vardır. Birliğe üye olabilmek için de bu kriterlere uyulması, bu yöndeki her türlü düzenlemenin yapılması şarttır. Yani bu kriterlere uygun düzenleme yapılmadığı ve uyulmadığı sürece AB'ye girmek mümkün değildir. Bunu AB'nin açıklamasına karşı kampanya başlatan parti liderleri de bilmektedirler. Bilmelerine rağmen böylesine çelişkili ve iki yüzlü bir tavır sergilemektedirler. Bu liderlerle nereye gidilebilir? Elbette siyasette belirleyici olabildikleri sürece ülkeyi bir yerlere götürecekleri kesindir ama götürecekleri yer kesinlikle demokrasi olmaz. Şimdiye kadar olmadığı gibi.
Duruma göre ulusalcı -ulusalcılığın ne anlama geldiği de belirsiz ya- duruma göre enternasyonelci takılan siyasi liderlerin bu ülkeyi götüreceği yer bilesiniz ki belirsizliktir. ülke pusulasız gemiye dönüşür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.