YÖK Başkanı: “Ben öğrencinin...”
Son günlerde değişik vesilelerle YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’la bir araya gelme imkanımız oldu.
YÖK Başkanı ile son görüşmemizde yükseköğrenimin geldiği noktayı enine boyuna değerlendirme fırsatı bulduk.
Başkan Özcan, yükseköğrenimle ilgili “üç önemli konuya” dikkat çekiyor.
Bunlardan birincisi:
Dünyanın bütün ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de yükseköğrenime olan talebin korkunç derecede artmış olması...
LİSE MEZUNİYETİ VE
YÜKSEKÖĞRENİM KAPASİTESİ
Özcan, artık üniversitelerin toplam kontenjanının liselerden mezun olanların sayısından yüksek olduğunu belirtiyor.
YÖK Başkanı’nın bu konudaki değerlendirmesi şöyle:
“Bana, ‘Son 20 yılda yükseköğrenimin en büyük problemi nedir?’ diye sorarsanız, derim ki; ‘Üniversite önlerinde bekleyen öğrencilerdir.’ Bir türlü bu öğrencilerimize yükseköğrenim hakkı vermeyi başaramamıştık. Ama şimdi çok iyi bir yolda olduğumuzu söyleyebilirim. Mesela bu sene liselerden mezun olan 550 bin öğrencimiz vardı. Ama biz üniversitelerde 700-800 bin kapasite ayırdık.”
Başkan, kapasitenin bu denli artmış olmasını esprili bir dille değerlendiriyor ve şöyle diyor: “Şimdi eğer biz bu hızla devam edersek 30-35 yıl önce olduğu gibi üniversiteye gidecek insan aramaya başlayacağız. O duruma geldik.”
ÖĞRENİMDE KALİTE VE REKABET
Özcan’ın önemsediği ikinci önemli mesele: Üniversitelerdeki öğretimin kalitesi ve diğer dünya üniversiteleriyle olan rekabet.
Bu konuyu da bizimle şöyle paylaşıyor Özcan:
“Biz rekabete ne kadar hazır olduğumuzu, dünya üniversiteleri arasında nerede durduğumuzu görebilmek için geçen yıl Yabancı Öğrenci Sınavı’nı (YÖS) kaldırdık. Yani bir anlamda Türkiye’deki üniversiteleri yabancı öğrencilere açtık. Çok güzel şeyler oldu. Bu sınavları kaldırmamızla birlikte çeşitli üniversitelerimize yabancı öğrenciler, kayıt yapmaya başladı. Eğer böyle gidersek dünya üniversiteleri arasında nerede olduğumuzu, ne kadar cazip olduğumuzu, rekabet gücümüzün ne olduğunu yakın zamanda öğrenmiş olacağız. İlk defa böyle bir testle karşı karşıyayız.”
DEĞERLER VE AHLAK SINIRI
Başkanın asıl üzerinde durduğu ve çok önemsediği üçüncü mesele ise:
Son günlerde üniversitelerin gündeme geliş ya da getiriliş şekli.
Özel Bilgi Üniversitesi’nde yaşanan malum olay...
Bazı üniversitelerde değerlerimizi alt üst eden, ahlak sınırlarını zorlayan fiil ve eylemler...
Özcan’ın bu konuya örneklik teşkil eden gözlemi ve yorumu ise şöyle: “Ankara’da bir üniversitemizde öğretim görevlisiyle birlikte derse girdiğimizde ilginç şeyler gördüm. Bir öğrenci giydiği çizgili, tuhaf Amerikan botlarıyla ayak ayak üstüne atmış... Başka bir öğrenci ise kız arkadaşıyla münasebetsiz bir vaziyette... Biz sınıfa girdiğimiz halde hiç rahatlarını bozmuyorlar. Kendilerini uyardım. İşin bu noktaya gelmesi çok üzücü. Bilmiyorum ne yapmak lazım?”
Dünyanın en önemli üniversitelerini yakından tanıyan Özcan, bizi biz yapan değerlerimize ve geleneklerimize ayrı bir önem atfediyor.
Bu konuyla ilgili hassasiyetlerini ise şöyle aktarıyor:
“Bize özgü değerlerimizi kaybetmememiz gerekiyor. Onu kaybettiğimiz zaman tekrar elde etmemiz çok zor. Benim açımdan öğrencinin terbiyeli olması önemli. İsterse hiç bir şey bilmesin, terbiyeli olsun, bu bile başlı başına büyük bir değer. Zaten birtakım değerlere sahip bir öğrenci bilgiyi alır, bir şekilde öğrenir.”
Anlaşılan Özcan da tıpkı Mustafa Kemal gibi öğrencinin bilgili, kabiliyetli ve de ahlaklı olanını seviyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.