Can’ını yakmışım!
Genelkurmay’ın kalbinde Balyoz Darbe Planı hakkında fışkıran sayısız belgeyle ilgili Orgeneral Çetin Doğan’ın Musevi asıllı damadı Dani Rodrik uzunca bir süredir sulandırma çalışmaları yürütüyor.
Yapılan; belgelere belgelerle karşılık vermek değil, kafalarda soru işaretleri oluşturma çabası. Ekonomi alanında önemli bir akademisyen olan ve Amerika’da yaşayan Rodrik’in, binlerce sayfalık Balyoz belgeleriyle ilgili açıklamaları şaşırtmıştı beni.
Yaptığı açıklamalar ve internet ortamında yaptığı yayınlar bir ekibin çalışmakta olduğunu çok açık gösteriyordu.
Bu ekibin kim olduğuyla ilgili sorular kafamı uzun süredir meşgul ediyordu.
Geçen haftasonu Can Ataklı’yla ilgili bu çerçevede kritik bir yazı yazdım.
TSK’nın en önemli zirvelerinden ve adeta yıldızların gökten yere indiği bir toplantı oldu geçtiğimiz günlerde.
Malatya’daki İç Güvenlik Semineri’ydi bu.
Bu zirveden, çok kritik bir bilgi edinmiştim.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner seminerde çok kesin bir dille şunu söyledi: “Basın ile temasa geçmeyin. Basına bir şey söylenecekse onu biz söylüyoruz.”
Ancak Paşa’nın bilgisi haricinde, Rodrik’ten başlayan süreçte basınla bir dizi etik dışı temas zinciri kurulduğunu öğrendim.
Bu çerçevede Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin’in, İKK ve Güvenlik Daire Başkanı Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Başkanı Tümgeneral Caner Bener’in faaliyetlerine dikkat çektim.
Işık Paşa’nın bilgisi dışında, Balyoz ve Gölcük’ten çıkan belgelerle ilgili kafa karıştırma ve sulandırma çalışmasını/ekibini deşifre ettim.
Bu çerçevede Tuğgeneral Tayyar Süngü ile Can Ataklı’nın görüştüğünü, sonrasında bu ekip tarafından hazırlanan çalışmaların Ataklı’ya servis edileceğini de deşifre ettim.
Ben açıkça isim vererek somut olaylar sunarken, Can Ataklı küfürle karşılık verdi.
Ettiği küfür ve hakaretler, içteki sancıdan, suçüstü olmaktan, panikten meydana geliyor. Süngü Paşa’yla görüştüğünü itiraf etmek zorunda kalıp, “Ama 20 saniye görüştüm” diyor.
Bir komutan telefonu açar, emrini verir, karşıdan “Emredersiniz” yanıtını alır ve kapatır. Ancak bu tip bir görüşme 20 saniye sürer.
Bu bile Ataklı’nın içine girdiği acıklı durumun itirafnamesi aslında.
Ama olay burada bitmedi.
Balyoz Davası, Orgeneral İlker Başbuğ’un deyimiyle “karşılaştığımız en ciddi olay”dır.
Demokrasimizde bir dönüm noktası olan bu davaya karşı çalışan “localar”, ekipler ve görevlileri tek tek deşifre edeceğim.
Cumhuriyet gazetesinde geçen hafta (28 Ocak) “Donanmada CD Krizi” başlığıyla, Gölcük’te döşeme altından çıkan 4 CD’yle ilgili el koyma tutanağına, askerlerin imza atmadığı, dolayısıyla delil olmayacağı haberi verildi manşetten.
Ertesi gün de “Balyoz’da Şüpheli Kayıt” başlıklı ikinci bir manşet...
Bu manşetler “ekibin” en taze üretimleri...
Haberler Cumhuriyet’in “Albay Çocuğu” muhabirine servis edilmiş.
Haberlerdeki bilgilerin hiçbiri doğru değil.
El konulan her şeyde imza olduğu gibi, şüpheli kayıt filan da yok.
Ama akıllara şüphe bırakıldı birkez.
NTV ve CNN de bu haberi alıp gün boyu çevirdiler.
İlk adım gerçekleşti.
Can Ataklı’ya yaptırılacak da buydu zaten.
Ama bu saatten sonra...
Zor yaparlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.