Ağaçtaki poşet

Ağaçtaki poşet

Günlük hayatın rutin akışı içerisinde bazan “sıradan” gibi görünen, ama gerçekte “sıradışı” özellikler taşıyan öyle “küçük” olaylar yaşanıyor ki, ülfet perdesini yırtarak dikkatle ve ibret nazarıyla bakıldığında insanın düşünce dünyasına çok farklı ufuklar açabiliyor.
Geçtiğimiz günlerde şahit olup gün gün takip ettiğimiz bir hadise, bunun tipik örneklerinden.
Bizim apartmanın önünde meyve ağaçlarıyla dolu bir bahçe var. Haftalar önce, o bahçedeki ağaçlardan birinin dalına, üst katlardan atılan bir poşet takıldı. Dal öyle bir yerde ki, ne aşağıdan, ne pencerelerden uzanıp da o poşeti almak mümkün değil. Böyle olunca, zavallı ağaç haftalarca o münasebetsiz misafirin sıkıntısını çekti.
Poşet dala öyle “sağlam” bir yerden tutunmuş ki, rüzgâr estikçe, diğer dallara da takılıp daha da dolanıyor. Eğer ağacın iradesi ve diğer dallarını el gibi kullanabilme kabiliyeti olsaydı, o poşeti bir an bile orada tutmaz, hiç beklemeden alır, rüzgâra doğru fırlatıp atardı. Ama heyhat...
Sabah akşam bahçeye baktığımda poşetin orada sallanıp durduğunu gördükçe, benim de içim daralıyor; kendilerine has “duygu”ları olduğu bilim tarafından da tesbit edilmiş olan ağacın, her rüzgâr esişinde artıp katmerlenen kasvet ve sıkıntısını paylaşıyor; o poşeti ağaca musallat eden düşüncesiz insana “hayır dualar” ediyordum.
Şükür ki, haftalarca devam eden bu “işkence,” İstanbul’da kış ayları boyunca beklenen, ama bir türlü gelmeyip, geçtiğimiz günlerde kısmen de olsa nihayet teşrif eden kar dalgasının beraberindeki şiddetli rüzgârlar sayesinde son buldu.
Fırtınanın saatlerce şehri dövdüğü ilk gecenin sabahına uyanıp bahçeye baktığımda gördüm ki, ağaç poşetten nihayet kurtulmuş ve rahatlamış.
O manzarayı görünce ben de ferahladım.
Cemrelerin düştüğü ve bütün kuzey yarımküre ile birlikte bahçemizin de uyanmaya hazırlandığı yeni bir bahar haşrinin öncesinde, o ağaç da bu diriliş bayramındaki “çok özel” yerini alacak.
Kış ayları boyunca kurumuş dallarına çoktan yürümeye başlayan can suyu, rengârenk çiçeklerle kıvır kıvır ve tap taze yaprakları besleyecek.
Eğer poşet hâlâ o dalda takılı kalmaya devam etseydi, açacak çiçek ve yapraklar da o kâbustan etkilenecek ve zarar göreceklerdi. Ama ağacı kurumuş haliyle bu imtihana muhatap kılan Yaratıcı, sonsuz rahmetiyle onları bundan kurtardı.
Zaten mukaddes kitabımızın, Çağın Müceddidine Haşir Risalesi’ni yazdıran âyetinde, bahardaki diriliş manzaralarına “Allah’ın rahmet eserlerine bak!” diye dikkatimiz çekilmiyor mu?
Aynı Yaratıcının, sınırlı idrakimizle çoğuna akıl erdiremediğimiz sonsuz hikmeti, ağacımıza o çileli imtihanı yaşattı. Ağaç bu imtihanı sabırla geçti, feraha kavuştu ve şimdi bayram edecek.
Ona haftalar boyunca bu sıkıntıyı yaşatan poşetin ise yerinde yeller esiyor. Bir rüzgârla gelip musallat olduğu ağaçtan, daha şiddetli bir fırtınayla koptu ve meçhul bir yere savrulup gitti.
Şimdi muhtemelen kuytu bir duvar dibinde, izbe bir yerde, çöp ve mezbelelerle karışmış vaziyette, hiçbir işe yaramadan bekleyip duruyor...
O poşeti ağacın dalına belâ eden düşüncesiz insana gelince: Dilerim, o da yaptığı hatayı fark etmiş ve gereken dersi çıkarıp bir daha tekrarlamama kararı vermiştir. Aksi halde o ağacın da, bahçedeki diğer arkadaşlarının da başına her an yeni poşetler düşme tehlikesi sürüyor demektir.
Ki, dünya herkes için bir imtihan meydanı.
Hayatımız boyunca, irade ve dahlimizin dışında nice tacizlerle karşılaşıp, ne sıkıntılar çekiyoruz. Biri bitip biri başlayan, hattâ bazan aynı anda birden çoğu üzerimize çullanan sıkıntılara karşı bize düşen, ağacın yaptığı gibi sabırla beklemek. Ama yerinde dimdik durup sebat ederek.
Netice itibarıyla kalıcı olan, nice kışlarda “ölüp” sonraki baharlarda “dirilerek” bugünlere erişen ağaç. Tacizci poşet ise er geç uçup gidiyor.
Ve herşeyin takdir edilmiş bir vakti saati var: Zorluğun da, ferahlığın da, kışın da, baharın da...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi