Köşeye çekilemeyiz
Yüzüncü yılı olması hasebiyle, sene boyunca daha özel bir dikkat ve tefekkürle okumamız gereken Hutbe-i Şamiye’deki çok önemli mesajlardan biri de şu:
“ ‘Biz zarar vermiyoruz, fakat menfaat vermeye iktidarımız yok, onun için mazuruz’ diye, böyle özür beyan etmeyiniz. Bu özrünüz kabul değil. Tembelliğiniz ve ‘Neme lâzım’ deyip çalışmamanız ve ittihad-ı İslâm ile, milliyet-i hakikiye-i İslâmiye ile gayrete gelmediğiniz, sizler için gayet büyük bir zarar ve bir haksızlıktır.”
(Eski Said Dönemi Eserleri, H. Ş., s. 351)
“Onun için, ‘Neme lâzım’ deyip kendini tembellik döşeğine atmak zamanı değil.” (a.g.e.)
“Ben kusurlu fehmimle (anlayışımla), şu zamanda hey’et-i içtimaiye-i İslâmiyeyi (İslâmın sosyal hayatını teşkil eden yapıyı), çok çark ve dolapları bulunan bir fabrika suretinde tasavvur ediyorum. O fabrikanın bir çarkı geri kalsa, yahut bir arkadaşı olan başka bir çarka tecavüz etse, makinanın mihanikiyeti (ahenkli hareket kabiliyeti) bozulur. Onun için, ittihad-ı İslâmın tam zamanı gelmeye başlıyor. Birbirinizin şahsî kusurlarına bakmamak gerektir.” (a.g.e., s. 352)
Bu ifadelerin muhatabı, “Ey bu sözlerimi dinleyen bu Cami-i Emevî’deki kardaşlar ve kırk-elli sene sonra âlem-i İslâm camiindeki İhvan-ı Müslimîn” diyen hitap cümlesinde belirtiliyor.
Ama onların da önündeki öncelikli muhataplar ise, hiç şüphe yok ki, kendisini Risale-i Nur talebesi olarak tanımlayıp, külliyattaki ve Hutbe-i Şamiye’deki mesajları bu gözle okuyanlar...
Şu halde, bilhassa Nurcuların şu veya bu gerekçeyle köşeye çekilip, niyetleri öyle olmasa da “nemelâzımcı” bir tavır sergileme lüksleri yok.
Özellikle ittihad-ı İslâm mânâsına, yine Üstadın izah ettiği temel ölçü ve parametreler çerçevesinde katkıda bulunup kuvvet verecek çalışmalar, hayatını Nur hizmetine vakfetmiş fedakârların en önemli hedeflerinden biri olmalı.
Çünkü gelişmeler ve hadiseler ittihad-ı İslâmın “tam zamanı”nın artık geldiğini gösteriyor.
Ve bu mânânın tahakkuku noktasında dikkat edilmesi gereken çok önemli prensiplerden biri, “birbirinin şahsî kusurlarına bakıp takılmamak.”
Şahsî kusurlarla uğraşarak onları sürtüşme ve çatışma konusu haline getirmek, bunu yapanlara, ittihad-ı İslâm idealini geciktirme, hattâ engelleme vebalinin sorumluluğunu yükler.
Dikkat edilirse, yazımızın başında Hutbe-i Şamiye’den aktardığımız pasajların, benzer ifadelerle İhlâs Risalesi’nde de yer aldığı görülür.
Meselâ fabrika örneği orada da veriliyor:
“Nasıl ki bir fabrikanın çarkları birbiriyle rekabetkârane uğraşmaz, birbirinin önüne takaddüm edip tahakküm etmez, birbirinin kusurunu görerek tenkit edip, sa’ye (çalışmaya) şevkini kırıp atalete uğratmaz. Belki (tam tersine) bütün istidatlarıyla birbirinin hareketini umumî maksada tevcih etmek için yardım ederler; hakikî bir tesanüd, bir ittifakla gaye-i hilkatlerine (yaratılış gayelerine) yürürler.” (Lem’alar, s. 392)
Bu pasajda bahsedilen “yaratılış gayesi”ni de bir sonraki paragrafın şu cümlesinde görüyoruz:
“Hayat-ı ebediye içindeki saadet-i ebediyeyi netice veren bir fabrikanın çarkları hükmündeyiz.”
Birinci İhlâs Lem’ası’ndaki şu vurgulu ifadeler de bütün bu mânâları tamamlayıp taçlandırıyor:
“Bütün hissiyatınızla, ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslektaşlarınızla ve dindaşlarınızla ittifak ediniz, yani ihtilâfa düşmeyiniz. ‘Böyle küçük meseleler için kıymettar vaktimi sarf etmektense, o çok kıymetli vaktimi zikir ve fikir gibi kıymettar şeylere sarf edeceğim’ deyip çekilerek ittifakı zayıflaştırmayınız. Çünkü bu manevî cihadda küçük mesele zannettiğiniz, çok büyük olabilir. (...) Ehl-i hakkın mağlûbiyeti zamanında, (...) küçük bir meseleye sarf olunan senin kıymettar bir günün, (...) bin derece kıymet alabilir, bir günün bin gün olabilir.” (a.g.e., s. 383)
Zira rıza-yı İlâhî çerçevesinde, zerreyi yıldız gibi yapabilecek önem ve değerde bir görev bu.