İspanya-Türkiye farkı
Ülkesindeki sivilleşme reformlarıyla ilgili beyanlarını dünkü yazımızda aktardığımız İspanya eski Savunma Bakanı Narcis Serra, İletişim Yayınları arasında çıkan “Demokratikleşme Sürecinde Ordu” kitabında, konuyu daha sistematik ve detaylı bir şekilde anlatıyor.
“İspanya birdir ve bölünmesine izin vermeyiz” diyen, “ulusun değerlerini korumak için” siyasete müdahale hakkını kendisinde gören ordunun nasıl sivil denetime taşınıp ayrıcalıklı pozisyonundan sıyrıldığının açıklandığı kitapta, darbe tehlikesinin ortadan kalkmasının tek başına anlam ifade etmediği, askerin rolünün tümüyle demokratik zemine çekilmesi gerektiği belirtiliyor.
Serra, ordunun sadece dış düşmana değil, iç düşmana karşı da mücadele yetkisine sahip olmasının, ona kurumsal düzenin garantörü olma sıfatını kazandırdığına işaret ederken, Franco devrindeki durumun böyle olduğunu belirtiyor.
Bir başka nokta, aynı ordunun Franco’ya ve onun atadığı krala duyduğu “sarsılmaz sadakat.”
Ve askerlerin sivil toplum tarafından benimsenmeyen ve savunulmayan “vatanseverlik duyguları”nın muhafızları olarak hareket etmeleri.
Böyle bir orduyu bu konumundan çıkarıp sivil iradeye tâbi kılan reformlar içinde, harp okullarına insan hakları derslerinin konulması; eski rejime ait sembollerin karargâh, kışla ve eğitim merkezlerinden kademeli olarak kaldırılması; demokratik ülkelerin ordularıyla etkileşimin teşviki; ordunun küçültülmesi; askerî yargının tek bir yargı sistemine entegre edilip diğerlerinden soyut ve bağımsız bir yargı alanı oluşturmaması; “Genelkurmay yargıya etkide bulunamaz. Askerler yargıç olamaz, mahkemeye katılamaz ve kontrol edemez, hükümleri onaylayamaz” ilkesinin hakim kılınması gibi birçok madde mevcut.
Serra’nın “askerî vesayeti bitirmenin altın kuralı” olarak altını çizdiği bir nokta da “siyasî partilerin silâhlı kuvvetlerin desteğini aramaması.” Ve ordunun kesinlikle siyaset dışında tutulması.
Ordu vesayetinden uzaklaşmış bir demokrasiye ulaşmanın “geçiş” ve “sağlamlaştırma” olarak adlandırdığı iki aşama halinde başarılacağını belirten Serra, geçiş merhalesini şöyle tanımlıyor:
“Seçilmiş sivillerin askerlerin siyaset sürecine müdahalesini, yürütmeye katılımlarının sona erdirilmesi ya da seçilmişlerin faaliyetlerini veto etme ve baskı altına alma yönündeki tüm etkilerinin ortadan kaldırılmasıyla önledikleri süreç.”
Sağlamlaştırma aşaması için de “seçilmiş sivillerin, askerî ve savunma politikaları oluşturabildiği, bunların uygulanmasını sağlayıp silâhlı kuvvetlerin faaliyetlerini yönettikleri merhale” diyor.
Ordu reformunun her adımının başarıyla sonuçlanması için sağlam bir seçmen çoğunluğunun şart olduğunu ifade eden Serra, “Aksi halde askerî direnişin arttığına şahit olabiliriz” diyor.
Bütün bunlar, bizim de yabancısı olmadığımız, yıllardır sıkıntısını çektiğimiz ve çıkış yolu aradığımız meseleler. Onun için, İspanya’da yaşananları dikkatle inceleyip, bu ülkenin asker vesayetini kaldırıp sivil demokrasiye geçme noktasında elde ettiği başarıyı örnek alır ve demokratikleşme reformlarını oradaki tecrübelerden yararlanarak uygularsak bizim de önümüz açılır.
İki ülkenin şartları farklı olabilir, ama yapısal sorunlar noktasındaki benzerlikler, çözümlerin de benzer yöntemlerle bulunacağını gösteriyor.
Bu noktada Serra, “Sivil hakimiyet zaman gerektirir; otoriter bir rejimin hemen ertesinde bir gecede hayata geçirilmez. Bu, zaman alan bir süreç. Süreçte yavaşlıklar kimseyi şaşırtmamalı” diyor. Ama seçmen çoğunluğunu arkasına alan sekiz yıllık bir iktidar süresinin de, gerekli reformları yapmak için yeterli olduğunu söylüyor.
İspanyol Bakanın bütün bu anlattıklarını göz önünde bulundurarak, Türkiye’deki sekiz buçuk yıllık AKP iktidarında “ordu reformu” bahsinde yapılanları değerlendirdiğimizde nasıl bir tablo ile karşılaşırız? İspanya Franco yadigârı askerî rejimden sekiz yılda kurtulmuşken, Türkiye 12 Eylül ve 28 Şubat’tan çıkış sürecinin neresinde?