İttihad-ı İslâm ve Hoca Tahsin
Bediüzzaman ittihad-ı İslâmı anlattığı ilginç yazılarından birinde, “Bu meselede seleflerim Şeyh Cemaleddin-i Afganî, allâmelerden Mısır Müftüsü merhum Muhammed Abduh, müfrit âlimlerden Ali Suavi, Hoca Tahsin ve ittihad-ı İslâmı hedef tutan Namık Kemal ve Sultan Selim’dir” diyor (Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 127).
Her biri kendi alanında önemli yerlere sahip olan bu isimlerin ittihad-ı İslâm bağlamında çalışılması gerekiyor. Ki, Nihat Derindere yıllar önce Köprü dergisinde çıkan yazılarıyla böyle bir çalışmayı başlatmıştı. Bunun daha detaylı ve kapsamlı bir şekilde geliştirilmesine ihtiyaç var.
Söz konusu isimlere baktığımızda, ilk nazarda şöyle bir tablo şekilleniyor: Afganî meselenin siyasetle ilgili teorik altyapı ve bu çerçevedeki aktivizm; Abduh Kur’ân tefsiri; Ali Suavi medrese ve Hoca Tahsin modern bilim; Namık Kemal edebiyat ve tefekkür ve Yavuz Sultan Selim de icraat ve tatbikat boyutlarını temsil ediyorlar.
Her birinin ayrı ayrı eleştiriye açık tarafları olsa da, ittihad-ı İslâm mefkûresi hepsini birleştiriyor. Said Nursî de işin o cihetini vurguluyor.
Bu isimlerden Hoca Tahsin’e, Muhakemat’ta ondan naklettiği bir dörtlükle de atıf yapıyor:
Kitab-ı âlemin evrakıdır eb’âd-ı nâmahdud,
Sutur-u kâinat-ı dehrdir âsâr-ı mâma’dud,
Basılmış destgâh-ı levh-i mahfuz-u hakikatta,
Mücessem lâfz-ı manidardır âlemde her mevcud.
Âlem kitabındaki sayfaların sınırsız bir mesafeye yayıldığını; kâinatın zaman satırlarında sonsuz olayların cereyan ettiğini; bunların hakikat levh-i mahfuzunda basılı olduğunu, âlemdeki her varlığın cisimleşmiş birer manidar söz olduğunu anlatan bu dörtlüğün ardından, “Hoca Tahsin’in nâma’dud ve nâmahduddan muradı nisbîdir, hakikî lâyetenâhîlik (sonsuzluk) değildir” kaydını düşüyor Bediüzzaman (s. 182).
Hoca Tahsin’i biraz daha yakından tanımak için, hakkında çıkan bir yazıya göz gezdirelim:
“Son dönem Osmanlı bilim insanı, eğitimci ve entelektüellerinden Hoca Tahsin Efendi (1813-1881), yeni açılacak ikinci darülfünunda eğitim görevi alması için Fransa’ya matematik ve temel bilimler eğitimi almak üzere gönderilmiş, eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul’a dönüp, 1869 Kasım’ında, henüz kuruluş aşamasında olan darülfünuna müdür olarak atanmış, yaklaşık bir yıl sonra görevinden uzaklaştırılmış ve darülfünun da kapatılmıştır. Eğitim, tarım, psikoloji ve astronomi üzerine kitapları vardır. Mir’at el Sema ismini verdiği gökyüzü haritası, ülkemizde hazırlanmış ilk gökyüzü haritasıdır. Ölümünden sonra yayınlanan Tarih-i Tekvin yahut Hilkat adlı kitabında da, mekanik, kimya, astrofizik, astronomi, jeoloji, meteoroloji, botanik, zooloji, filoloji ve tarih konularında ve bu konulara ilişkin araştırma yöntemleri hakkında bilimsel nitelikte açıklamalar yapmaktadır. Bilim tarihimizde astrofizik konusunda ilk kez yayın yapmış bilim insanıdır.” (Osman Bahadır, Cumhuriyet, Bilim-Teknoloji dergisi, 25.3.11)
Yazar, Hoca Tahsin Efendinin darülfünundan uzaklaştırılma gerekçesini, “dine uygun olmayan düşünceler savunması” olarak ifade ediyor. ama Said Nursî’nin bu gerekçeye katılmadığı, onu “ittihad-ı İslâmdaki selefleri” arasında sayması ile anlaşılıyor. Ali Suavi için ifade ettiği “müfrit âlimlerden” sıfatı, hemen ondan sonra zikrettiği Hoca Tahsin için de geçerli mi, bunu anlayabilmek içinse derin tetkiklere ihtiyaç var.
Ama şurası kesin: Bediüzzaman, ittihad-ı İslâmdan söz ederken, detaylardaki ihtilâfî ve tartışmalı konulara takılmıyor; ittihada temel oluşturan değer ve niteliklere odaklanıp onlara vurgu yapıyor. Ve bu ideale birikim ve kabiliyetleriyle katkı verebilecek kim varsa, hiçbirini dışlamayıp, hepsinden istifade etmeyi esas alıyor.
Onun ittihad-ı İslâm tariflerindeki kapsayıcı zenginlikle tamamen örtüşen müthiş bir perspektif ve alabildiğine kucaklayıcı bir vizyon bu.
Ve hâlâ derinlemesine anlaşılmayı bekliyor.