Kim takar BM kararını?
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarının ne anlama geldiğini bu köşede çeşitli kereler izaha çalıştım.
Özellikle BM'nin kesinlikle dünya barışını korumak adına görev yapmadığını, sadece 5 ülke ile bu ülkelerinin eteğinin altına sığınmışları koruduğunu her vesile ile dile getiriyorum. BM'nin sömürgeci güçlerin dünya üzerindeki operasyonlarına uluslararası meşruiyet sağlamak üzere oluşturulmuş bir teşkilat olduğunu bir kez daha ifade etmekte sakınca yoktur sanırım.
BM kararları bir formalitenin yerine getirilmesi, güçlülerin güçsüzleri ezmesi, hatta işgali için hukuki bir kılıf bulmaktan ibarettir. Bu bakımdan kesinlikle BM Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi delegesi bu kararları istedikleri gibi çiğneyebilir, hükümsüz sayabilirler. Ve tabii bir de İsrail böyle bir ayrıcalığa sahiptir. Sıra dünyanın diğer ülkelerine gelince ve özellikle de Müslüman ülkeler söz konusu olduğunda BM Güvenlik Konseyi kararları kesinlikle uyulması gereken kararlardır. Aynı kararlara özellikle ABD'nin uyması keyfine kalmıştır. Yani ABD için BM kararları uyulsa da olur uyulmasa da ama Müslüman ülkeler uymadıkları takdirde söz konusu kararlar o ülkelerin işgaline gerekçe bulan kararlardır. Bu bakımdan "Kim takar BM kararını?" başlığı gelişigüzel söylenmiş bir söz değildir.
Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)'nin 1970 sayılı kararı gereğince Libya'ya silah aktarımı ve muhaliflerin silahlandırılması yasaktır. Ancak bu yasak şimdiden delinmiş, bir diğer ifade ile ABD tarafından geçersiz hale getirilmiştir. Artık Mısır üzerinden Libyalı muhaliflere silah aktarılmaktadır. Olay sadece muhaliflerin silahlandırılması ile de sınırlı değildir. Mısır'da ABD ve Mısırlı uzmanlar tarafından Libyalı muhaliflere verilen silahların kullanımı eğitimi verilmektedir. Eğer bir süre sonra ABD güçlerinin eğitim ve silahlandırma işini Libya topraklarında yapmaya başladıklarını duyarsak hiç şaşmamak gerekiyor. Belki de şu anda ABD'nin bazı özel birlikleri Libya içinde muhalif direnişçileri yönlendiriyorlar.
Bu noktada bir başka hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Bilindiği gibi Tunus'tan sonra halk Mısır'da ayaklanmış ve Hüsnü Mübarek görevini terk etmek zorunda kalmıştı. Bu olay tüm dünyada ve özellikle ülkemizde Mısır'a demokrasinin gelişi olarak nitelendirilmişti. Mübarek döneminde Mısır ABD'nin İsrail'den sonra bölgede ikinci üssü olarak nitelendiriliyordu. Çünkü, bölgede Müslüman ülke olarak İsrail politikalarını kayıtsız şartsız destekleyen tek ülke Mısır'dı. Mübarek'in gidişi ile artık Mısır'ın gerçekten bağımsızlığına kavuştuğu, ABD'nin güdümünden çıktığı havası estiriliyordu. Bu iddialara karşı bu köşede Müslüman ülkelerdeki ayaklanmaları Büyük Ortadoğu Projesi'nden bağımsız değerlendirmenin doğru olmayacağına, bölge üzerinde hesapları olan sömürgeci ülkelerin bu hareketlerin ya doğrudan ya da dolaylı olarak içinde olacaklarının unutulmaması gerektiğine dikkat çekmiştik. Bu görüşümüzde yanılmadığımızı Mısır'da ABD ile birlikte Libyalı muhaliflerin eğitildiği ve silahlandırıldığı haberleri doğrulamış oldu. Diyebiliriz ki Mısır'da Mübarek gitmiş ama bir başka Mübarek onun koltuğuna oturmuştur. Yine ABD ile işbirliği sonuna kadar sürmektedir. Denebilir ki bu birliktelik Tunus'ta başlayıp Mısır ve diğer Müslüman ülkelere yansıyan ayaklanmaların uygulamaya konulan bir projeden ibaret olduğunu göstermektedir. Bu projede aksayan bir yan olduğunda da hemen ABD bölgedeki diğer müttefiklerini yanına alarak olaylara doğrudan müdahale etmeye başlamıştır. Dünkü bir gazetede "ABD, Libya'da sahaya indi" başlığı altında yer alan "ABD ve Mısır özel kuvvetleri asilere eğitim vermeye başladı. Asiler, BM ambargosuna rağmen Mısır üzerinden roket alıyor" bilgisi dikkat çekici olduğu kadar BM kararının kimlere uygulandığının da açık göstergesiydi.
Sanıyorum artık BM ve Güvenlik Konseyi'nin yeniden yapılandırılması fikrinin tartışılması gerekiyor. Bu tartışılmalıdır ki İslam ülkelerinin birlikteliğinin önemi daha iyi anlaşılsın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.