Pasta büyümüyor, büyüse de herkesin payı artmıyor
Aslında mevcut pastayı eşit bölüşelim demekle pasta büyüsün ki herkesin payı artsın demek arasında bir fark yok. Önemli olan pastanın nasıl büyütüleceği ve nasıl taksim edileceğidir. CHP de AKP de pastadan herkesin eşit pay almasını istemiyor sadece istiyor görünüyor. Pasta büyüse bile uygulamada herkesin payının artmayacağını da biliyorlar. Kısacası pastayı büyütmeye de pastadan herkesin adaletli bir pay alması için kafa yoran da yok. Sadece bir yardım yarışı söz konusu ve bu da vaatlerle gerçekleştiriliyor. Diyebiliriz ki yardım yarışı da vaatler yumağından ibaret.
Pastanın büyümesi için yatırıma, bunun sonucu olarak üretim artışına ihtiyaç vardır. Bunun nasıl sağlanacağının yolu ise bellidir. Tarımdan sanayiye, turizmden ihracata bir dizi teşvik edici plana ve uygulamaya gerek vardır. Üretim artmadan pastanın büyümesi mümkün değildir. Zenginlik üretim ile olur. Borçlanarak sağlanacak büyüme sadece toplumsal dengesizliği biraz daha derinleştiriyor. Fakirle zengin arasındaki fark giderek artıyor. Zenginlerin sayısının artıyor olması fakirliğin azaldığı anlamına gelmiyor. Çünkü, bir toplumun can damarını orta direk olarak nitelendirilen toplumu ayakta tutan insanca yaşayacak bir gelire sahip olan kesim oluşturur. Eğer bir toplumda bu kesim yok olursa ortada sadece fakir ve muhtaçlar ile zenginler kalır. İşte o zaman zenginlerde toplumda güven içinde yaşayamazlar. Bu durumu yapılacak yardımlarla de önleyemezsiniz. Çünkü önemli olan insanların kendi gelirleri ile insanca yaşayacak bir düzeyde olmaları, ülkeyi yönetenlerin görevi de bunu sağlamaktır. Kısacası şu seçim kampanyası sırasında partilerin vaatlerinin niteliği önemlidir. CHP Genel Başkanı Kılıçdaorğlu'nun her aileye "yarım altın", çocuklara süt, mama ve bebek bezinin devlet tarafından karşılanacağı vaadi ilk bakışta sanki bir derde derman olacakmış gibi görünse de bize göre devlet yardım dağıtan bir kurum olmaktan artık çıkarak işsizi iş sahibi yapacak, işi olanların gelir seviyesini yükseltecek hamleleri yapmalıdır. Devlet yönetimine talip olan siyasi partilerde millete yapacakları yardımları sıralayarak oy istemekten vazgeçmelidir. İnsanımız artık yardım almadan hayatını sürdürebilecek bir konuma gelmeli, getirilmelidir. İnsan onuruna uygun olan budur. Bunun projeleri seçim beyannamelerinde yer almalı, nasıl olacağı tartışmaya açılmalıdır. Bu noktada Saadet Partisi'nin seçim beyannamesi incelendiğinde gerekli cevabın varlığı görülür.
Eğer iktidar partisi geçmiş sekiz yılı aşkın bir süreden beri devam eden uygulamalarını bundan sonra da sürdürecekse bilinmelidir ki büyümedeki artış toplumun tüm kesimlerine yansımak yerine sınırlı sayıdaki zenginlerin servetini büyütecektir. Elbette zenginlerin serveti büyüsün, toplumdaki zenginlerin sayısı artsın. Ama, toplumun büyük bölümü de devletin vereceği yardımlarla geçinmeye ümit bağlamaktan kurtulsun, kurtarılsın.
Bu arada iktidar yanlısı bazı yazarların CHP Genel Başkanının vaatlerini eleştirirken iktidar partisinin dış borç almasını bir meziyet gibi sunmaları da yanlıştır. AK Parti iktidarının yanlış uygulamalarını bir marifetmiş gibi takdim ederek anamuhalefeti eleştirmek, hatta borç almayı, vergileri artırmayı bir başka partiye karşı eleştiri oku olarak yöneltmek zenginden yana olmanın bir başka yoludur.
Tüm partilerin bir yandan mevcut pastanın nasıl olup da adil bölüşüleceğini topluma izah etmeleri gerekirken, bunun yanında pastanın nasıl büyütüleceği, böylece toplumun her kesiminin payının artacağına yönelik projelerini toplum ile paylaşmaları gerekiyor. Bunun dışındaki tüm vaatler günü kurtarmaya, bir miktar oy devşirmeye yönelik laflardan ibaret kalmaya mahkumdur. Halbuki bu toplumun artık lafla karnını doyurmak mümkün değil. Hemen her kesimin istemese de tüketimi artmaktadır. Çünkü elektrik, su, doğalgaz ve haberleşme gibi tüketim kalemlerinin bedeli giderek artmakta, aile bütçesindeki yerleri büyümektedir. Bunun yanında gıda, giyim ve eğitim gibi masraflar da sürekli artıyor. Hiç bir siyasi parti topluma bu giderlerini kesmesini, hatta kısmasını söylemek durumunda olamaz. Çünkü böyle bir yaklaşım yaşama öl anlamına gelir. Bunun ötesinde biz yatırım yapıp üretimi artıramıyor, işsizliği engelleyemiyoruz, buna bağlı olarak toplumun büyük bir bölümünün alım gücünü de artıramıyoruz yardımlarla, bu meseleye çözüm bulacağız diyemez. Diyorlarsa sorunlara karşı bir çözümlerinin olmadığındandır. O zaman da meydanlarda dolaşıp yönetime talip olmalarının anlamı kalmaz.
Bırakın çocuğunun sütünü, mamasını, bezini anne-baba alsın. Onlara bu imkanı sağlamak için kafa yorun. Devlet kendisi bunları alıp aileye vermek yerine ailenin bunları rahatça sağlayacağı şartları oluştursun. Sanıyorum bu noktada dışarıdan ithal ekonomi politikalarına şartlanmış kafaların içine yuvarlandığı sıkıntı ortaya çıkıyor. Bu bakımdan halkımız parti liderlerini hangisi iktidara geldiğinde bana ne kadar yardım edecek diye değil, hangisi sorunlara köklü çözümler sunuyor diye dinlemelidir. Böyle olmadığı sürece dilin kemiği yok ki parti liderleri yardım yarışına girecek ülkenin esas sorunları da gözden kaçmış olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.