Kilisenin başı olan İngiltere Kraliçesi geliyor
Batı ülkeleri içerisinde de en özgürü İngiltere. “Eyvah rejim gidiyor” vehmine sığınıp milletine zulmetme niyeti yok. XVI. Yüzyıldan beri ülkeyi yöneten Tudor hanedanından, sembolik olarak Fransa’nın da Kraliçesi kabul edilen Elizabeth Alexandra Mary’nin, Türkiye’ye gelişini, “gündemdeki Myanmar Cuntası, İngiltere ve Türkiye üçgeninde” özgürlükler ve korku üreterek zulüm gerekçesi yapma çerçevesinde düşünerek değerlendirmek, bakış ufkunu açmada önemlidir.
Kasırga felaketi, Myanmar Askeri Cuntası’nın korku siyasetini gündeme taşıdı. Korkuyor ve korku üretip, milleti baskı altında tutmaya çalışıyor. Millet ölüyor, onlar, yardım ekiplerinin elini kolunu nasıl bağlarız çabasında. İki gün, yardım kabul etmedi. Sınırda beklettiler. İçeri aldılar, “ne getirdinse, para, gıda, eşya, ilaç bana ver. Size dağıttırmam” zulmünü başlattılar. Korku üreterek yönetmek, en vicdansız ve ilkel yönetimdir. özel üretim korku, kirli bir atmosferdir. “Ya çoğunluk sonra bize zulmederse” türü, milletin kendi kendine zulüm kaynağıdır. Bu gerçekler ışığında, Elizabeth’in kalış süresince olsun, kendi yerimizi düşünmekte yarar vardır:
Araştırma: 2020’de İngiltere’de camiye gidenler kiliseye gidenleri geçecek. Merkezi İngiliz Hıristiyan Araştırma Birliği “Dinlerin geleceği” çalışmasına göre 2040 yılında İngiltere’de camiye gidenler, kiliseye gidenlerin iki katı olacak. Papa, dünya genelinde, “Müslümanlar Katolikleri geçti. Müslümanlar dünyanın % 19,2’si oldu; Katolikler %17,4” (01.04.2008) dedi.
Bu rakamlara rağmen İngiltere’de, Türkiye’deki bazılarının İslâm korkusu ve korku üretme telaşı, yasakçılık çabası yok. Tersine belediye otobüslerine “Göğsümü gere gere Müslüman olduğumu söylüyorum” levhası asılabiliyor. İngiltere İçişleri Bakanı Jacqui Smith, “İslâm’ın terörle bağdaştırılması, son derece kışkırtıcı ve Müslüman düşüncesinin özünden uzaklaştırıcı bir faktördür” diyor. İngiliz Anglikan kilisesi Ruhani lideri Rowan Williams’ın, BBC Radyo 4’de dile getirdiği, sonra Adalet Sarayındaki konuşmasında tekrarladığı, “İnsanların dini inançlarını temsil eden peçe, türban, haç gibi şeyleri kullanmakta serbest olmaları, inançları çerçevesinde kişisel uygulamalarına karışılmaması gerektiğini belirterek, “Hiçbir dini sembol barındırmayan bir toplum hedeflemek politik açıdan tehlikeli olacaktır” sözlerini, bir kere de Anglikan Kilise Meclisinde de tekrarlıyor. Müslümanlara bir kısım özel hukukunu yaşama imkanı verilsin istiyor. Yalnız İngiltere değil. Moskova’ya sembol dev bir haç dikiliyor. Yunan kilisesi, “kilisede nikah yaptırmayan Hıristiyan, resmi nikah yaptırmış olsa da fuhuş anlamına gelir” diyor. Dinden korkan ülke kalmıyor.
Türkiye’ye gelince: CHP, Anayasa ve kanunlar 80 senedir uygulandığı gibi uygulanır, Anayasa Mahkemesi toplantı nisabını 367’ye çıkarmazsa “çatışma çıkar” diyor. Korku üretiyor. Türk devlet yapısını, üflesen uçacak bir “korku zeminine” oturtmaya çalışıyor. Bir rektör, “halk %95 oy verse kıymeti yok” diyor. Hakan Şükür’ün “Kutlu Doğum’a yakışsın” dileği, rejim krizi oluyor. Anayasa taslağı hazırlattırılan Prof. Ergun özbudun mantığı(!), “RP’nin aldığı %20 oy sistem için bir tehdittir” diyebiliyor. Korku atmosferi kirliliği ülkeye çöküyor.
özgürlüklerle ufuk ve dinamizmimizi geliştirmek veya korku üreterek karanlıkta çıkar arayan yönümüzle dünya milletleri sıralamasında neredeyiz? Nerede olmalıyız? Bir kere daha, çözüm arayarak düşünmek ve gereklerini yapmak üzere yerimizi almak ve sorumluluklarımızı kuşanmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.