“Rahmân’ın Kulları” olabilmek için...
Furkân sûresinde, “Allah’ın kulları” yerine “Rahmân’ın kulları” ifadesi kullanılarak sonsuz merhamet sahibi olan Rabbimizin “has kulları”ndan olabilmenin şartları sıralanır. Furkan/59, 60, 63’te “Rahmân”, 70’de “Rahîm” isminin vurgulanması ve kafirlerle müminleri ayıran çizginin Rahmân’a secde edip-etmemeye yani namaza odaklanması câlib-i dikkattir. Bu iki güzel ismin anlamı ise şöyle: “Rahmân ve Rahîm: (rahime) fi'linden yapılmış, mübâlağa bildiren iki isim sıfattır. Rahmet kalbdeki acıma duygusudur. Bu duygu sâhibini Lûtuf ve iyiliğe sevk eder. Rahmân'daki mübâlağa (abartma) daha fazladır. Bundan dolayı Allah'tan başkasına Rahmân adı verilemez, fakat Rahîm adı verilebilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.): "Mü'minlere şefkatli, rahîmdir" (Tevbe: 128; Ahzâb: 43) şeklinde nitelendirilmiştir. Rahmân'ın tam anlamıyle Türkçe karşılığı yoktur. çok merhamet eden, rahmeti her şeyi kuşatan, ihsanı her şeye yaygın sözleriyle açıklanabilir. Rahmân'ın rahmeti, ezelî rahmettir. Bu rahmet, iyiye de, kötüye de, mü'mine de, kâfire de yaygındır. Varlıklar zorunlu olarak bu rahmetten yararlanıp varlık alanına çıkmışlardır. Rahîm de çok merhametli demektir. Fakat bu rahmet, varlıkların başlangıcından çok sonuçlarına, yani âhirete ilişkindir. Bundan dolayı Allah "Dünyânın Rahmânı, âhiretin rahîmidir". Yani O'nun ihsanı, dünyâda inananlara da, inanmayanlara da yaygındır. âhirette ise yalnız inananlara özgüdür” (Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali, Fatiha suresi.)
Şimdi, Rahmân olan Allah’a karşı, inkar edenlerin ve iman edenlerin tavırlarını görelim:
59 - Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Rahmân'dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.
60 - Onlara "Rahmân'a secde edin" dendiği zaman, "Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler ve bu emir onların nefretini artırır.
61- Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil(güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
62 - İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
Rahmân’a secde etmeyi kabul etmeyen hatta böyle bir teklif sebebiyle kin ve nefretleri artan nâdânlara karşın; O’na secde ve kıyam ile geceleyen yani namazı bir hayat tarzı haline getiren “has kullar”; aşağıda sıralanan erdemlerle kuşanmalıdırlar ki, Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın rızasına nail olabilsinler:
63 - O Rahman'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selam" derler (geçerler).
64 - Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.
65 - Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir.
66 - Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır.
67 - Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
68 - Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
69 - Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
70 - Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
71 - Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.
72 - Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.
73 - Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
74 - Ve onlar ki: "Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl" derler.
75 - İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.
76 - Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.
77 - (Resulüm!) De ki: "Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!"
Demek ki; yeryüzünde mütevazı bir duruş/tutum sergileyebilen, cahilane sataşmaları en güzel tarzda savabilen, gece ve gündüz Rabb’e kıyâmda, rükûda, secdede olabilen, Cehennem azabından Rahmân’a sığınan ve yalnız O’na yalvaran, harcamada israf ve cimriliğe düşmeden dengeli olabilen, haksızca cana kıymayan, zina etmeyen, günah işlediğinde tevbe edip davranışlarını düzeltebilen, yalan şahitlik etmeyen, boş işlerden ve boş işlerle uğraşanlardan vakarla uzaklaşan, Kur’ân’ı anlama/yaşama konusunda duyarsız kalmayan, Allah’tan gözler aydınlığı eşler ve zürriyetler dileyen, muttakilere öncü olmak isteyen, sabır ve dua bilincine sahip müminler ancak Allah’ın rızasına ve cennetine kavuşabilirler. Duayı, secdeyi ve bunun gerektirdiği erdemli davranışları reddedenler ise azaptan yakalarını kurtaramayacaklardır, vesselam.
Konunun ayrıntılarını, inşaallah “Rahman’ın Kulları” başlıklı sohbetimizde ele alacağız. (17 Mayıs Cumartesi, saat 18.00’de, Araştırma ve Kültür Vakfı salonunda yapacağımız sohbete katılım serbesttir. Yer: Sofular mah, Yeşiltekke sk, No:4 Fatih-İstanbul. Tlf: 0212-5337202)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.