BDP’nin derdi ne?
PKK kamplarında Apoculuğun yeni bir din, Apo’nun da “peygamber” ilan edildiğini YENİ AKİT farkıyla ilk biz ortaya çıkartmıştık.
Tıpkı terör örgütünün dinle, imanla alakasının olmadığını, örgütü bir avuç Ateist, Marksist ve Leninist grubun yönettiğini gözler önüne serdiğimiz gibi...
Gündeme bomba gibi düşen bu haberlerimiz Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da gündemindeydi.
Bunları referans olarak gösteren Erdoğan, BDP ve PKK’yı en yumuşak karnından vurdu.
“Apo’yu peygamber ilân edenlerle bizim işimiz olmaz” diyerek.
Erdoğan’ın aynı gün birlik ve beraberliğe vurgu yaptığı konuşmasındaki şu ifadeler kayda değerdi: “Birliğimizi zedelemeye gayret edenler var. Cuma bizim birlik sembollerimizdir.
Biz köy camileri, köy mescitlerinde bile cuma kılmayız. İlçelere veya il merkezlerine gideriz. Niye? Çünkü birlik ve beraberlik orada oluşur.
Şimdi terör örgütü ne diyor:
‘Devletin imamlarının arkasında namaz kılmayın.’
Zaten sizin namazla falan ne alakanız var?
Terör örgütünün böyle bir derdi var mı?
Açık konuşuyorum bakın;
Apo’yu peygamber ilan edenlerle bizim işimiz olamaz.”
Erdoğan’ın Avrupa’ya “2. One Minute” çektiği Strazburg dönüşü uçakta bu konu gündeme geldiğinde bizlerden özel bir ricası olmuştu.
Konunun önemine binaen şöyle demişti Erdoğan: “Bakın arkadaşlar, bu konuda da sizlere önemli görevler düşüyor. Sizlerden ricam; dikkat edin. Din çimentodur. BDP şimdi din ile uğraşıyor.”
Seçim yaklaştıkça PKK ve siyasi uzantısı her yolu deniyor.
Almanya seyahati esnasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a, terör örgütünün “sözde ateşkes”i sona erdirme bildirisini ve BDP eş başkanının “isyan” çıkışını hatırlattığımda şu kritik değerlendirmeyi yapmıştı:
“Benim terör örgütü üzerinde söyleyecek lafım hiçbir zaman bir pazarlık mealinde olmaz. Terör örgütüne karşı devlet, şu ana kadar aldığı tedbirler neyse o tedbirleri alır. Süreci aynı şekilde devam ettirir.”
Aynı konu yine gündeminde Erdoğan’ın.
Başbakan, terör örgütünün sözcülüğüne soyunarak kışkırtıcılık yaptığını ifade ettiği BDP’lilere şu kritik soruyu soruyor: “12 Haziran’da mazbata alacaksınız diye gençlerin ölmesi insanlık mıdır? Gözünüzü bu kadar mı kan bürüdü?”
Her şey ortada...
BDP’nin yaptıkları da...
Hükümetin yaptıkları da...
Neler yapılmadı ki son üç-beş yıl içinde?
Devlet Televizyonu TRT’de Kürtçe kanal açılmasından tutun da YÖK’ün Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne onay vermesi, Kürtçe kursların açılması, Avrupa’da yaşayan ve Türk vatandaşlığından çıkartılan Kürt kökenlilere yeniden vatandaşlık yolunun açılması, Kürtçe köy isimlerine izin verilmesi, çocuklara Kürtçe isim verilebilmesi, yerel televizyonlarda Kürtçe yayının serbest bırakılması, İmralı’da Öcalan’ın yanına mahkum verilerek tecridin sona erdirilmesi, dağdan inen pek çok PKK’lının pişmanlık yasasından faydalanarak serbest bırakılması, Kürtçe mitinge olanak sağlanması, devletin ilk defa Kürtçe kitap yayımlamasına kadar...
Hatta Diyanet’in, Kur’an-ı Kerim’in Kürtçe mealini hazırlamasına kadar neler yapılmadı ki...
Bunların hepsi somut adımlar.
Ha unutmadan;
Doğu ve Güneydoğu bölgelerimize ayrımcılık da yapılmadı değil.
O da yapıldı...
Ancak bu ayrımcılık; ekonomik alanda yapılan pozitif bir ayrımcılık.
Devlet destekleri, hibeleri ortada...
Peki “bu BDP’nin derdi ne” diye soracak olursanız...
Onun cevabı da ortada:
PKK’nınki neyse BDP’ninki de o.
Halka iş, aş sağlanmış; bölgenin eğitim seviyesi, gelir seviyesi yükseltilmiş kime ne?..
Gariban halk umurlarında değil...
Halkın dili, cebi, canı, malı olsa da olur olmasa da!..
Onlar için varsa yoksa koltukları, İmralı’daki caninin refahı.
Bu yüzden Hükümet’in Doğu ve Güneydoğu’da attığı çözüm adımlarını gölgeleme, Kürt oylarını AK Parti’den koparma peşindeler.
Koparsınlar ki, mazbatalarını korusunlar.
Peki bölge halkı bu tezgaha gelecek mi?
Bir kesimi yine baskıya boyun mu eğecek?
Yoksa işi, aşı, eğitimi, refahı, huzuru mu tercih edecek?
Bölge halkının, aynı yılanın deliğinden bir kez daha sokulacağını zannetmiyorum...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.