Topuk selâmı

Topuk selâmı

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, millî görüş kökenini çağrıştıran “Muhtıracı askerler artık topuk selâmı veriyor” şeklindeki son provokatif söylemleri, 28 Şubat’ı tetikleyen sürecin önemli kilometre taşlarından biri olarak hafızalarda yerleşen “Rektörler başörtülülere selâm duracak” sözünün başımıza açtığı dertleri hatırlatarak, yeni endişeleri davet edecek nitelikte.
12 Eylül’ün başımıza musallat ettiği başörtüsü yasağının, mâlûm AYM kararlarına rağmen büyük ölçüde marjinalize edilip, birkaç üniversitenin birkaç bölümüne hapsedildiği; buna karşılık öğrencilerin, öğretim üyelerinin, öğretmenlerin yaygın şekilde başörtüleriyle derse girebildikleri, diğer kamu alanlarında da tesettürle özgürce çalışılabilen bir ortamda durduk yere sarf edilen “Selâm duracaklar” lâfı birilerince bir yere yazılmış ve “Kimin kime selâm duracağını görürsünüz” hışmıyla fırsat kollama pozisyonu alınmıştı.
Maalesef o fırsatı 28 Şubat’ta buldular ve o süreçte başörtüsü meselesiyle ilgili olarak bildiğimiz sıkıntılar yaşandı. O sıkıntılara “kamusal alan” kılıfı altında yenilerinin eklendiği sekiz buçuk yıllık AKP iktidarında geldiğimiz yer de belli.
Üniversitelerde ve giriş sınavlarında, tam sekiz sene sonra güç belâ ve nihayet yasağın kalktığından söz ediliyorsa da, oralarda bile tam ve yaygın bir özgürlük ortamı sağlanabilmiş değil.
Yasak inadının hâlâ sürdüğü üniversite, fakülte ve yüksek okullar ile, sınav girişlerinde başörtülülere engel çıkaran görevliler hâlâ mevcut.
Balıkesir Burhaniye’deki Sağlık Meslek Lisesinde iki başörtülü öğrencinin maruz bırakıldığı zorbalık, devam eden zulümlerin en son örneği.
Bakalım, bu zorbalığın hesabı sorulacak mı?
Buradan Arınç’ın sözlerine dönecek olursak:
“27 Nisan akşamı bize aba altından sopa gösteriyorlar. Sanıyorlar biz korkup kaçacağız. 28 Nisan sabahı derslerini aldılar. İş bitti, cumhurbaşkanını seçtik. 30 Ağustos törenleri sırasında Cumhurbaşkanı Gül, GATA’ya gitti. Cumhurbaşkanı 'Sayın Cumhurbaşkanım’ diye selâmlanır. Kürsüye geçti, ‘Sayın cumhurbaşkanı’ dedi. Zambiya’nın cumhurbaşkanından bahseder gibi.
“Yurt dışına gitti, arkasında hanımefendi var. Uçaktan iniyorlar. Sırayla herkesin elini sıkacaklar. Bu tarafta değerli bir komutan var. Eski oyuncakları aklına geldi, köşe kapmaca oynamaya başladı. Oradan buraya zıpladı, atladı, hopladı. Hanımefendinin elini sıkmaktan kaçıyor. Aradan sekiz yıl geçti, herşey normalleşti. Artık topuk selâmı veren, 'Sayın Cumhurbaşkanım’ diye söze başlıyor. Köşe kapmaca oynamaktan da vazgeçtiler. Şimdi hepsi sırada. 'Hanımefendi, saygılar sunuyorum, hoşgeldiniz’ diyorlar...”
Görüldüğü gibi, üslûptaki hafiflik başlı başına bir problem. Tamam, böyle şeyler yaşandı, ama ciddî bir devlet adamı, bunları böyle mi anlatır?
İkincisi, “köşe kapmaca oynamak”tan vazgeçilip topuk selâmı verme noktasına gelinmesi, “Herşey normalleşti” hükmü vermek için yeter mi? Bu işler bu kadar basit mi? Askerin topuk selâmı vermesiyle, asker-sivil ilişkilerinde yaşanagelen kronik sorunlar çözülmüş mü oluyor?
Başka hiçbir şey olmasa, yine başörtüsüyle ilgili olarak Genelkurmay Başkanı, Çankaya’daki resepsiyon boykotunu soran Başbakana verdiği “Bugüne kadar olan gelişmeler, bizim alışkanlıklarımız ve mâlûm konular” cevabıyla bu konudaki tavırlarının hiç değişmediğini ifade etmişken, topuk selâmıyla avunmanın anlamı var mı?
Askerin Cumhurbaşkanına topuk selâmı vermesi, yasakçılıktaki ısrarını önemsiz mi kılıyor?
Acaba millî görüş çizgisinde yer alan ve oradan gelen siyasetçilerin askerî bir terim olan “selâm durma” meselesine bu kadar önem atfediyor olmalarındaki bilinçaltı etkenler ne olabilir?
Erbakan’ın katıldığı parti toplantılarında “İşte ordu işte komutan” sloganları atılmıyor muydu?
Anlayış bu olunca, sivilleşme yorumunun topuk selâmıyla sınırlı kalması “normal” değil mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi