Kandil Dağları bombalandı

Kandil Dağları bombalandı

Tabiî ki TSK’nın başarıları her zaman medarı iftiharımızdır. Onların üstünlüğü öteden beri bilinmektedir. Kore’de, ABD askerleri çembere düşürülmüştü.
Silah üstünlükleri, o zaman 5 para etmemişti. ABD birlikleri, ne yapacaklarını şaşırmışlarmış. Elazizli Türk Albayı Celâl Dora, olmasaymış, 1 tek ABD’li kurtulamazmış. Tarihe Kunurî Savaşı adıyla geçen bu olayı bizzat Albay Celâl Dora’dan dinledik:
“ümitsiz bir durumdaydık. Askerlerimi topladım. Abdest almalarını veya teyemmüm etmelerini istedim. Herkes bildiği kadar dualar okusun dedim. Hücuma hazır olmalarını istedim. Bayrağımızı belime doladım. ölürsem kefenim bu olacak dedim. Herkesin peşimden gelmesini söyledim. Kelimeyi Şahadet getirerek önlerine düştüm. Birden kendimizi birkaç yüz şehitle Kızıl çin çemberinin dışında bulduk. Bu bir mucizeydi. Bizimle birlikte Amerikan Ordusu da toptan imha edilmekten kurtulmuştu. O zaman bana bir Kur’an Sesi rehberlik etti. Bir Ezan da o ilahî sese inzimam ediyordu. Karanlık ormanlıkta biri birlerinden habersiz iki Mehmetçik, Kur’an ve Ezan sesleri ile önümüzden ölüme gidiyorlarmış. Allah onları kurtuluşumuza vesile etmiş. Amerikalılar ellerimizi ayaklarımızı öpüyorlardı.”
Bütün bunları Albay Celâl Dora’nın bizzat kendisinden dinledik. O olayı gözyaşları içinde bize anlattı. Lisemize bunun için davet edilmişti. Ayrıca şunu da anlattı:
“Amerikalılar, bu Zaferin heyecanı ile törenler yapmışlar. Bir de atış müsabakası düzenlemişler. Bir uçağın arkasına telle bağlanan bir balonu 3 atışta vuracak asker birinci olacakmış. Amerikalılar bir türlü başarılı olamıyorlarmış. Atışlar tek kişiler tarafından yapılıyormuş. ABD askerleri bir defacık olsun. Balonu vuramamışlar.
Sıra bizimkilere gelmişti. Namazında niyazında bir Kürt Abuzerimiz varmış. Keskin nişancıymış. Haydi Abuzer göreyim seni; yüzümüzü kara çıkarmazsın İnşallah diyerek atış emri verdim. Abuzer: ‘Komutanım bana 1 mermi yeter’ diyordu. Uçak alçaldı. İlk atışı yaptı. Balon uçağın terkisinden koptu; patlamadı. Ebuzer ikinci atışta da balonu patlattı. Bağlı bulunduğu telin ağırlığı ile patlak balon atış alanına düştü. Amerikalılar hayretler içinde kalmışlardı. ‘Bu bir tesadüftür olamaz böyle şey!’ diyorlardı. Birkaç defa uçak kaldırdılar. Hepsinde aynı sonuç alınıyordu. Ben Abuzer’e bunu nasıl yaptığını sordum. ‘Komutanım, balon, uçağa bir telle o da uçağın kuyruğuna metal bir halka ile bağlıdır. Ben önce halkayı, sonra da balonu vuruyorum’ diyordu.”
Biz de böylece emsalsiz bir başarının dolaylı şahidi oluyorduk. Buna benzer bir Tarihî Olay daha var. 1974 Kıbrıs çıkarmasında, bir Yunan Destroyeri kendinden çok büyük 2 İngiliz Muhribinin arasına gizlenerek. Türkiye tarafından Savaş Alanı olduğu ilân edilen, Tehlikeli Yasak Alandan, Akdeniz’in serbest sularına kaçmak istiyor. Birden ufukta bir Türk Uçağı beliriyor. İngilizler telsizle bir yanlışlık yapılmasın. Gördüğünüz Gemiler İngiliz Birleşik Krallığına aittir. Diyorlar ve Yunan Gemisini iyice gizlemek için âdeta borda bordaya verip, serbest sulara kaçırmak istiyorlar.
Türk Uçağı tam üzerlerine geliyor. Birden pike yaparak bombayı Yunan Gemisinin bacasından içeriye bırakarak havalanıyor. Patlayan geminin tabiî ki İngiliz Gemilerine de zararı oluyor. Ama İngilizler olayı örtbas ediyorlar. Bu görülmemiş başarı, o zamanlar bütün Dünya Medyasında yer almıştı. Bir de Kocatepe Gemimizin, kendi uçağımız tarafından batırılma faciası var. Gemiyi batıran Pilotumuzun hiç suçu yoktu. Aşağıdakilerin Türk Gemileri olduğunu anlamıştı. Durumu Hava Kuvvetleri Komutanına bildirdi. O zamanki Deniz Kuvvetleri Komutanı, “Bizim o sularda gemilerimiz yok” diyordu. Pilotun onları batırmasını söylüyordu. Hava Kuvvetleri Komutanı durumu Pilota bildiriyor. Pilot direniyordu. Sonunda kesin emir verildi. Pilotumuz istemeyerek Kocatepe’yi batırmak zorunda kaldı.
Daha Kıbrıs’a ayak basmadan, 100’e yakın şehit vermiştik. Gemi Komutanı Yarbay Güven Erkaya idi. üç gemiye komuta eden Komador da aynı rütbede bir Deniz Subayı idi. Bunlar Millete hesap vereceklerine, birkaç sene sonra, arka arkaya Deniz Kuvvetleri Komutanı oldular. Bu Olayın Canlı Şahidi, Süleyman ârif Emre Ağabeyimizdir. O zamanlar Bakandı. Bana iki komutanın telefon bantlarını dinletmişti. Bir Deniz Kuvvetleri Komutanı da bu yakınlarda mahkûm olmadı mı? Saygılarımla…


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi