Kutlama enflasyonu
Akşam, kameraya çekilmiş bir mezuniyet kutlamasından sahneler seyrettim. Görüntü ve tavırlarıyla kız çocukları erkeklerden daha dikkat çekici. Yaşları hakkında tahminde bulunmak zor. Çünkü makyajları ve kıyafetleri onları birer “küçük kadın” havasına sokmuş. Fakat aralarında yakından tanıdığım ve çok sevdiğim yavrumuzdan biliyorum, on bir-on iki yaş grubundalar.
Mezuniyet kutlamaları bize Batı’dan giren adetlerden. Bünyeye oturtulamayan bütün taklitler gibi bu kutlamaların da çivisini çıkarmış durumdayız. İfade ettiği değerden uzak şekilde “çok eğlendik” havasına bürünmüş.
Ortaöğretimde durum daha tuhaf. Genç kızlarımız, gençliğin duru güzelliğiyle yetinmiyorlar. Seçtikleri abartılı kıyafetlerin, aşırı makyajların icabına uymak için zorlama tavırlar içerisinde bunalıyorlar. Kıyafetlerin ayakkabısı, çantası, takısı teferruatıyla alınma faslında ailelerin çektikleri sıkıntılar işin bir başka yönü.
Bu görüntülerden dolayı çocuklarımıza ve gençlerimize söz söyleyecek durumda değiliz. Hanımların kabul günlerinde çocuklar hakkındaki konuşmalar genellikle Nasreddin Hoca misâli, “bizim haspaya yakışıyor” tezadını taşır. Genel anlamda şikayette bulundukları meseleler özele gelince değişir.
Bir zamanlar ilkokullarda yavrularımızı şöhretli şarkıcıların kılığına sokar sahneye çıkarırlardı. Aileler de çocuklarının psikolojisini nasıl etkilediğini düşünmeden bu maskaralığı marifetmiş gibi alkışlarlardı. İnsanın yakınları konusunda zaaflarının olması normaldir, hele de bu yakın evladıysa. Ama çocuklarımızın geleceği için, zaaflarımızı bütünü görmeyi engelleyecek hâle getirmeden terbiye etmenin yollarını aramak lazım.
Sadece mezuniyet törenleri değil, geleneği oturmamış bütün kutlamalar düzeysiz davranışların çoğalmasına sebep oluyor. Kutlama merakı toplumu bulaşıcı bir hastalık gibi sarmış. Böyle günlere sarf edilen zamanın, emeğin, paranın, psikolojik yoğunluğun hesabı yapılsa israf sayfaları hayli kabarır.
Ne yazık ki muhafazakâr bildiğimiz çevrelerde de, iç muhasebesini yapmadan kutlamaları gereğinden fazla benimseyenlere çok rastlıyoruz. Kimse dayatmadığına göre, nasıl bir bahaneyle bu şuursuzluğumuzu mazur göstereceğiz?
Geleneği, insanlığın tarihî yolculuğu içerisinde oluşmamış her kutlama bize aslında kapitalizmin dayatmasıdır. Tükettiklerimize baktığımızda bunu anlamak zor değil. En zayıf noktalarımızdan yakalamak kapitalizmin etkili yöntemidir. Tek başına karşı durmamız zor. Ama toplumsal bilinç oluşturma yolunda gayret göstermek elimizde.
Kültürümüzde kırk sayısının, yüklenen anlamlar bakımından ayrı bir önemi vardır. Meselâ kırk gün söylediğin sonunda gerçek olur derler. Kırk gün aynı şeyi ısrarla dile getirmek bir yönüyle dualarımızda ısrar etmemiz demektir. Duaları geri çevirmeyen Allah’a sığınarak tez vakitte izanlı, imanlı, irfanlı nesiller yetiştirecek eğitim sisteminin kurulmasını niyaz ediyorum. Yoksa biz daha çok yıllar insanlığa hiçbir katkısı olmayan abuk sabuk günlerin gönüllü kutlayıcıları olmaya devam ederiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.