Doğrular ve maskeler
Milliyetçi Hareket Partisi, doğru bir hareket yaptı ve Meclis’i boykot etmedi.
Kendisine verilen temsil görevinin hakkı buydu.
MHP’nin seçimden sonraki ilk hamleleri genelde doğru oluyor.
Deformasyon ise ilerleyen süreçlerde başlıyor.
2007 seçimlerinden sonra Cumhurbaşkanlığı sürecinde de MHP doğru karar vermiş ve 367 kepazeliğine kanmayıp Meclis’e girmişti.
Ancak ilerleyen süreçte MHP içinden bazı isimlerin CHP’yle kurduğu köprüler sonucunda Anayasa Referandumu’nda MHP tarihi bir hata yaptı.
Ülkücülerin inim inim inletildiği 12 Eylül anayasasından yana tavır koyan MHP, “hayır” cephesinde yeraldı.
Sonuç parti açısından pek hayırlı olmadı.
Tabanda büyük kırılma ve has ülkücülerle kopan köprüler bu süreçte başladı.
Kaset süreci aslında hayırlı oldu ve CHP ile köprü kuran ekip tasfiye oldu.
Yine bir seçim sonrasındayız ve MHP ilk sınavda doğru karar verdi.
Bu tutumunu Yeni Anayasa sürecinde sürdürmesi gerekiyor MHP’nin.
Her ne sebeple olursa olsun 12 Eylül anayasasının değişmemesi yönünde tavır aldığı an MHP biter.
Bu süreçte yapıcı çabalarla Anayasa’nın yenilenmesine katkıda bulunmaları gerekiyor.
Şu an Türkiye’de iki tip parti var.
Müspet hareket edenler ve menfi hareket edenler.
BDP ve CHP hemen her konuda menfi hareketin temsilcisi durumundalar.
MHP’de ise dalgalı bir durum sözkonusu.
Ama Anayasa süreci başka hiçbir şeye benzemeyecek.
MHP, menfi hareket cephesine geçerse ilk seçimde, yani yerel seçimlerde çok büyük darbe yer.
İl Genel Meclisi’nde yüzde 13’ün bir iki puan altına doğru ibre dönerse, bozgun psikolojisinin yayılmasıyla genel seçimlerde baraj altına döner durum.
BUNA ZİHNİYET KUSMASI DENİR
Değinmeden edemeyeceğim bir konu da Amerikan Büyükelçisi’nin son sözleri.
Büyükelçi Ricciardone, Gaziantep’te bir halı dükkanını geziyor.
Dükkanda Atatürk, Erdoğan, Deniz Gezmiş, Turgut Özal, Said Nursi gibi Türkiye tarihine mal olmuş insanların halı portrelerini görüyor.
Sorusu şu: “Doğu Perinçek yok mu?”
Aldığı cevap olumsuz olunca “şaşırdım” diyor.
Buna “ABD Büyükelçisi’nin, Ergenekon Sanığı Perinçek’e aşkı deyip geçelim mi?
Veya Perinçek’e soralım mı, “Bu ne yakın ilgi?”
Yıllarca Türkiye’de Amerikan karşıtı rolü oynadı Perinçek.
Tıpkı İlhan Selçuk gibi.
Ama bunlar roldü.
İlhan Selçuk, Ergenekon’dan sıkışınca Bush’a peş peşe açık mektup yazdı.
Ölmeden önce de Amerikan Hastanesi’ne yattı.
Tuncay Özkan da Bush’a mektup yazmıştı.
Perinçek sorusuyla kare tamamlandı.
Kendisini “Nurlu Süleyman” diye onyıllar boyu yutturan Demirel’in, “Türbanlılar Arabistan’a gitsin” diye ağzından kaçırıverdiği nokta burası.
Gerçeğin ortaya çıktığı an...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.