Tebessümlerle dolu nice bayramlara

Tebessümlerle dolu nice bayramlara

Bayram namazından çıkan ve henüz yeni evli olan Temel, eve dönerken yolu üzerindeki mezarlığa uğramış ve bir yıl önce yitirdiği eski karısı Fadime’nin mezarında biraz dua ettikten sonra duygulanıp mırıldanmaya başlamış:
“Ah Fadime ah! Bırakıp gittin beni. N’apiim, ben de mecburen başkasıyla evlendim. Ama sen bir başkaydın! N’olurdu şimdi yanımda olsaydın. N’olurdu bu bayram gününde de eski bayramlardaki gibi şen şakrak hamsi buğulama yapsaydın bana! Seni öyle özledim ki!”

Allah’ın işine bakın ki, tam da o sırada hafiften bir rüzgar çıkıp mezarın üzerindeki otları şöyle bir titretip harekete geçirmez mi?

Bir an paniğe kapılıp duasının kabul edildiğini sanan Temel, korku ve heyecan içinde şöyle demiş:

“Şaka yaptım Fadimeciğim; şaka yaptım!”

Ee, Temel’inki kadar olmasa bile bayram günlerini nezih şakalarla, anlamlı esprilerle, güleryüzlü muhabbetlerle hoş geçirmek gerek.

Zaten şu yaşamda ağlamaktan, hüzünlenmekten kolay ne var ki?

Denir ya; “İnsanı ağlatmaktan kolay ne var! Bir kuru soğan bile ağlatır.”

Oysa siz hiç insanı güldüren sebze gördünüz mü?

Bazen asık yüzle söylenmiş tek bir söz, gönül tellerimizi derinden titreten tek bir çiğ hareket bile yetmiyor mu; bütün bir neşemizi yer ile yeksan edip bizi ağlatmaya?

Gündelik yaşamı şöyle bir gözünüzün önüne getirin, göreceksiniz:

Birbirini ağlatmak için özel çaba gösteren ne çok insan var hayatta, değil mi?

Ve birbirini mutlu etmek, gülümsetmek, huzur vermek için de kılını kıpırdatan ne az insan!

çoğunluk her zaman kolaya talip.

Yani ağlatmaya...

Yani hüzünlendirmeye...

Yani yalnızlaştırmaya…

Yani moral bozup mutsuz etmeye...

Devleti yönetenler, çoğu kez halkını mutsuz etmek için çabalıyor...

Birçok yerde özgürlüklere pranga vurulurken, yaşamı dar gelirliler adına daha da güçleştirecek zam kararları ise tereyağından kıl çeker bir kolaylıkla alınıyor.

Patronlar çalışanlarını pek gözetmiyor.

Eşler birbirinin hukukunu pek kaale almıyor...

Komşu komşusunu, tüccar rakiplerini, arkadaş arkadaşı, kardeş kardeşi, sevgili sevgiliyi mutsuz edip duruyor...

Her an tuhaf bir mazlumiyet hissini yaşadığımızdandır ki, trafikte araba kullanırken bile, bir saygılı yol veriş karşısında “Demek böyleleri de kalmış” diye sevindirik olabiliyoruz.

Her an kırılmaya, her an ürpermeye, her an korkmaya teşne buruk yanlarımızla ürpertili bir kuş misali sürdürüp gidiyoruz hayatımızı.

Endişe, tereddüt, kuşku ve vehim kol geziyor mazlum simalarımızda.

En mutlu anımızda bir ihanetin, en sevinçli anımızda bir gizli kederin hayalini görür gibi oluyoruz.

Rahmetli Necip Fazıl,

“İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı;

Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı”

Ya da,

“Neye yaklaşsam, sonu uzaklık ve kırgınlık;

Anla ki, yok, Allah’tan başkasıyla yakınlık”

derken, insanların umut aşılamaktan çok sükut-u hayal uyandırmaya, mutlu etmekten çok hüzünlendirmeye teşne ruh hallerini vurguluyordu belli ki!

Olsun; bayramlar her şeye rağmen ruhları çiçeklendirecek güzel günler.

Gündelik yaşamda, kendimizi, başkaları için hüzünlendirici olmaktan çok umutlandırıcı bir merkez yapmanın soylu mücadelesine girişmek istiyorsak, bayram günleri, insanların bu konuda kendileriyle ahit yapmaları için en elverişli günlerdir.

Var mısınız, bayram bittikten sonra da toplumun içinde bir bayram coşkusunu içimizde barındırarak var olmaya?

Var mısınız kolaya değil zora talip olmaya?

Gülümsetmeye, huzur vermeye, mutlu etmeye yani...

Saygılı, sevgili, fedakar, merhametli, anlayışlı, hoşgörülü olmaya?

Saati gelince zaten hepsi ecelleriyle ölmeye mahkum ve de mecbur olan insanları, yaşarken öldürmenin, süründürmenin, iki gözü iki çeşme etmenin alemi var mı?

Evet, bugün bayram dostlar.

Hepimize kutlu olsun.

Gülüşün, tebessümleşin, sevinin!..

Hatta şakalaşın gerekirse.

Ee, şaka yapmak sadece Temel’in tekelinde değil ya!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi