Tok acın halinden Oruçla anlar
Dilimizde, "Tok acın halinden anlamaz" şeklinde bir deyim vardır. Halbuki tokun acın halinden anlamadığı/anlayamadığı toplumlarda huzurdan söz edilemez. Tok acın halinden anlayacak ki onun servetinde fakirin gözü olmasın, servetindeki fakirin hakkını ihtiyaç sahiplerine versin ki -bu veriş bir lütuf, bir bağış kesinlikle değildir- mümin olarak vazifesini yapmış olsun.
Gelelim başlığımıza. Tokun acın halinden anlayabilmesi onun yaşadıklarını bire bir yaşamasıyla olur. Bu bakımdan Ramazan Allah'a karşı kulluk görevimizin yerine getirilmesi ile birlikte tokların acın halinden anlamasını sağlayan bir uygulamadır. Bu vesileyle müminler için "Tok acın halinden anlamaz" deyimi geçersizdir, anlamsızdır. Çünkü, Ramazan müminler için varlıklılarla fakirlerin eşitlendiği bir aydır. Tüm kapıların ihtiyaç sahiplerine açıldığı, varlıklıların kendilerinden önce fakirleri hatırladıkları ve düşündükleri bir aydır. İnancımız bunu emreder. Elbette öncelikli olarak yakın çevremizden başlayarak darda olanların sıkıntısını gidermek durumundayız. Bununla birlikte Müslümanlar kardeştir hükmü gereği dünyanın hangi köşesinde olursa olsun yokluk içinde açlık çeken insanlardan da sorumlu olduğumuzu unutmamak gerekiyor. Bu arada tokların tokları ağırladığı, on binlerce lira ödenen -Bu rakam 50-100 bin liraya kadar çıkabiliyor- adeta gövde gösterisine dönüştürülen iftarların gözden geçirilmesi gerekir diye düşünüyorum.
Geçen hafta dikkat çekmeye çalıştığım Afrika'da yaşanan açlık ve bu sebeple özellikle çocuk ölümlerinin hergün artarak devam etmesi karşısında sorumluluğumuzu hatırlamak durumundayız. Bu sebeple başta CANSUYU Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı ile diğer yardım kuruluşlarının Afrika'ya yönelik kampanyalarına imkanımız nispetinde katkı sağlayarak Oruç'un ruhuna uygun davranış sergilemek durumundayız.
Allah cümlemize Ramazan'ı maddi ve manevi bakımdan hakkıyla değerlendirmeyi nasip etsin. Tüm Müslümanların Ramazan'ı mübarek olsun. Allah hayırlara vesile eylesin. Amin.
Komutanların istifası
Her sene olduğu gibi bu sene de Ramazan ayına içte ve dışta çeşitli olaylarla ve problemlerle boğuşarak girdik. Aslında olaylar hayatın tabi akışı içinde elbette cereyan edecektir. Etmesi gerekir. Bu ediş belli kurallar içinde oluyorsa abartmanın bir anlamı yoktur. Ancak, bizde nedense her olay normal seyri dışına çekiliyor, gereksiz yorumlara giriliyor. Hatta, normal seyri içinde olup biten olaylar vesile edilerek ortam gerilmeye çalışılıyor. Bundan da siyasi ve ideolojik çıkar sağlamaya çalışılıyor.
Cuma günü Genelkurmay Başkanı ile Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri Komutanlarının Yüksek Askeri Şûra öncesi emekliliklerini istemeleri bir heyecan fırtınasına sebep oldu. Aslında toplumda böyle bir heyecan fırtınası söz konusu değildi ama bazı çevreler toplumu buna zorlamaya kalkıştılar. Her devlet görevlisinin olduğu gibi kuvvet komutanlarının da istifa etme hakları vardır. Her istifanın da mutlaka açıklansın ya da açıklanmasın bir sebebi vardır. Açıklanan sebepler üzerinde yorum yapmak mümkündür ama açıklanmamış bir takım meseleleri istifanın sebebi olarak kabul edip tüm yorumların bunun üzerine bina edilmesi normal seyri içinde devam eden bir hadiseyi rayından saptırmaya çalışılmasından başka bir anlam ifade etmez. Komutanların istifası elbette önemli bir olaydır. Hatta sadece ilk defa yaşanıyor olması bile olayın önemsenmesi için yeterlidir. Ancak, abartmanın anlamı yoktur.
Bu arada istifalar sebebiyle TSK'yı kışkırtma çabaları da sanıyorum bize has bir yanlış anlayıştır. Bu ülkede son sözü nedense hep askerlerin söylemesi, memleket meselelerinde seçilmişlerin adeta dayatmalarla belli davranışlara zorlanması, bu da olmazsa bir takım yollarla siyasi iktidarların değiştirilmesi öylesine bazı çevrelerce kanıksanmış ve normal kabul edilir hale gelmiş ki bu alışkanlıkla Genelkurmay Başkanı ile üç kuvvet komutanın istifaları da kriz şeklinde yorumlandı. Aslında ortada kriz diye nitelendirilecek bir durum söz konusu değildi.
Yalnız şunu söylemek yanlış olmaz. Son istifalar asker sivil ilişkilerinde bir normalleşme sürecine girildiğini, artık son sözü TSK değil seçilmişlerin söylemeye başladığını gösterebilir. Bir başka ifade ile sadece siviller değil artık askerlerde mevcut yasalar içinde hareket etmeye kendilerini mucbur görmeye başlamışlardır. Bunun dışında bir takım yorumlarla ne TSK'nın yıpratılması ne de ortalığı kızıştırarak bundan bir çıkar sağlanmaya çalışılması demokrasiyi sindirememiş olmanın bir ifadesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.