Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Belkıs İbrahimhakkıoğlu

Hediyenin niyeti

Hediyenin niyeti

İbrahim Hakkı Hazretlerinin baba dostu olan Erzurum Gümrükçüsü Muhammet Sunullah Ağa, gümrük hesaplarını görüşmek üzere İstanbul’dan çağrılmıştır. Sarı Gümrükçü sıfatıyla tanınan Sunullah Ağa, İbrahim Hakkı Hazretlerinden kendisine yol arkadaşlığı etmesini ister, o da kabul eder. Bu seyahat şu beyitle de kayda düşer: Hakkı İstanbul refiki sanma Sunullah ağa / sani’i bil söyle tarih eyle zevk û kıl safâ

Sunullah Ağa, devlet erkânına sunmak üzere yanına bir at yükü tutacak kadar kıymetli armağanlar almıştır. İbrahim Hakkı Hazretleri bu durumu yola çıktıktan sonra öğrenir ve canı sıkılır: “Hesabından korkun varsa aldığın ağır hediyelerin arkadaşlığı sana yeter. Benim buradan geri dönmem gerekir” der. Sarı Gümrükçü hesaplarının sağlam olduğunu, usule riayeten armağan sunmak istediğini söylerse de yol arkadaşını ikna edemez. Çaresiz armağan yüklü atı geri çevirir.

Bir başka hediye hikâyesi de babamın babası Hacı Fehim Efendiden. Dedem Fehim Efendi kendisine hediye edilen özel bir çayı, Erzurum’a Arabistan’dan gelen Hacı Mehmet Baba isminde mübarek bir zata (nasip olursa Hacı Mehmet Babayı da yazarım), götürür. Ertesi sabah Hacı Mehmet Baba dedemin kapısına dayanır, “Ya Hacı Fehim, senin bana ne kastın vardı da bana bu haram çayı getirdin?” diye çıkışır. Mübarek insanların mideleri haramı kabul etmez. Çayı çok seven Hacı Mehmet Baba sabaha kadar midesindeki acıyla kıvranmıştır. Dedem çok mahcup olur. O da gider çayı kendisine hediye eden adamın yakasını tutar. Adam işin doğrusunu itiraf etmek zorunda kalır. Ona bu çayı, devlet kapısında hukuka uymaz işini hallettiği biri vermiştir.

Geçenlerde postayla gelen, riya ve rüşvet kokan küçük altın rozet, bana bu hikâyeleri hatırlattı. Her şeyi öyle bir birine karıştırdık ki ayıklayamıyoruz. Peygamber Efendimiz, hediyeleşmeyi, hatırların hoş edilmesi, muhabbetlerin tazelenmesi için bir nezaket ve incelik olarak tavsiye etmiştir. O yüzden hediye verirken önce niyetimizin Rahmanî mi, şeytanî mi olduğunu sorgulamamız lazım. Ama bütün güzel adetler gibi hediyeleşmenin de şirazesini çıkardık.

Özellikle kurumlar tarafından İsrafa kaçan, kaynakların saçıp savrulduğu hediyelerde fakir fukaranın hakkı olduğunu unutuyoruz. Ah üzerine hediyeleşmek kahır getirir. Başkalarının kesesinden ağalık yapanlar bir gün mutlaka bedelini öderler.

Hediyeyi kendi imkânlarımızla, hiçbir karşılık beklemeden, samimiyetle, sevinçle, sevgiyle verebiliyorsak sünnete uygunluğu gözetiyoruz demektir. Ne getireceğinin şeytani hesaplarını yaptığımız hediyeler, rüşvetin kibarlaşmış adıdır.

Tıpkı samimiyetsiz hediyeler gibi, aynı şekilde yersiz, mesnetsiz ve gereksiz iltifatlarda da riyanın sinsi soluğunu hissedersiniz. Riyayı yaşamın parçası hâline getirenler sahte iltifatlarıyla sahtekârlıktan hoşlanmayanları ne kadar rahatsız ettiklerinin farkında bile olmazlar. Çünkü karşısındaki her kesin, kendisine iltifat edeni ululayan insanlardan olduğunu sanırlar. Meselâ sahte iltifatlar dolandırıcıların baş vurduğu etkili yöntemlerdendir.

Eğer size iltifat eden kimse yanlışınızı gördüğü zaman tenkit de edebiliyorsa sözünün değeri vardır ve iltifatında samimidir. Yoksa körlerle sağırlar bir birini ağırlar aymazlığıyla, “mış” gibi yaşanan dünyalarda kendimizi kandırmaya devam ederiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Belkıs İbrahimhakkıoğlu Arşivi