ABD, Suriye olayının neresinde?
Yazımın hemen başında belirteyim ki şahsen Türkiye'nin Suriye'ye yönelik son hamlesinin tamamen kendi insiyatifimiz dahilinde cereyan etmiş olmasını, bunun başta ABD olmak üzere bir takım dış telkinlere açık olmamasını arzu ederim, böyle olmasından da mutluluk duyarım. Bu girişin ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun son Suriye ziyareti geçmek istiyorum. Şam'da Esad ile yaptığı 6.5 saatlik görüşmenin detaylarını tam olarak bilmemiz mümkün değil. Bilgimiz Sayın Davutoğlu'nun açıklaması ve bu ziyaretin arkasından yaşanan gelişmelerle sınırlı. Elbette Davutoğlu'nun görüşmenin tüm detaylarını açıklamasını beklemek yanlış olur. Ancak, toplumu tatmin edici bir açıklamanın yapılmasını beklemek de hakkımızdır.
Çünkü seyahat öncesi medyaya yansıyan bir takım haberler üzerine Hükumetten yapılan açıklamalar ısrarla bu ziyaretin sadece bizim insiyatifimiz dahilinde olacağı ve bizim kendi düşüncelerimizi ve isteklerimizi Esad'a aktaracağımız ifade edildi. Küreselleşen dünyada özelliklede bölgemizdeki gelişmelere karşı ABD'nin ilgisiz kalması düşünülemez. Bırakın ilgisiz kalmayı bölgeyi yeniden şekillendirmek için harekete geçtiğini, Arap Baharı olarak nitelendirilen hareketlerinde Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde ABD'nin gırtlağına kadar içinde olduğunu söylemek sanıyorum bir vesvese olarak düşünülemez. Böyle düşünenler varsa bilinmelidir ki bunlar ABD'nin olaylardaki yerini gizleme gayreti içindedirler.
Perşembe günkü yazımda bir yazarın "Her şeyde ABD'nin parmağını görmek çocukluk hastalığıdır" şeklindeki nitelendirmesini değerlendirmiş, bunun tam aksini dile getirmiştim. Hemen belirteyim ki bölgemizde her olayın önünde, arkasında ya da içinde ABD'nin parmağını bırakın gövdesiyle bulunması elbette bölge ülkelerinin çıkarını korumaktan çok kendi sömürgeci politikalarını sağlama almaya yöneliktir. Bu bakımdan olayların görünür yüzüne bakarak değerlendirme yapmak ve hüküm vermek çoğu zaman yanıltıcı olabilir.
Çünkü gelişmeler eğer ABD çıkarlarına ters bir boyut kazanacak olursa anında Amerika'nın tavır değiştirmesi, bunun sonucu olarak kendisine yeni bir ortak araması çok doğaldır. Arap Baharı çerçevesinde de bu tavır değişikliğini gördük. Özellikle Libya ve Suriye konusunda ABD'nin sık sık strateji değiştirdiğine şahit olduk. Libya'da NATO'yu devreye sokmalarına rağmen istenen sonucu alamamış olmaları bir askeri başarısızlık olarak nitelendirilebileceği gibi Kaddafi ile bir takım pazarlıkların yapıldığını da söylemek mümkün.
Suriye'de başlangıçta Esad'a karşı bir tavır sergilendi. Buna rağmen Esad güçleri harekete geçerek günler hatta haftalar süren katliam gerçekleştirdi. Bunlar olurken ABD ve insan hakları koruyucusu diğer ülkeler seyirci kaldılar. Esad'a karşı müdahale bir yana sert bir tavır bile ortaya koymadılar. Arap Baharı, Suriye'de Müslümanların katledilmesi üzerine oturtulmuş görüntüsü çıktı. Hatta diyebiliriz ki Suriye'deki katliamdan Esad kadar ABD ve yandaşları da sorumludur. Libya'da Suriye'dekine benzer olaylar yaşanmadığı halde NATO'yu harekete geçirenler Suriye söz konusu olunca sessizliği tercih ettiler. Ne var ki Suriye'deki olaylar dünya gündeminde yerini alınca bu defa bir takım cılız protesto sesleri yükselmeye başladı. Elbette Türkiye komşusunda meydana gelen katliam karşısında kayıtsız kalamazdı. Kalması kendisini inkar anlamına gelirdi.Ve Davutoğlu Şam'a uçtu. Esad ile 6.5 saat görüştü. Tüm bunlar sadece Türkye'nin tek başına yaptığı çalışma olarak sunuldu. Ne var ki çok geçmeden ABD Dışişlerinden yapılan açıklamada "Türkiye'yle çok yakın koordinasyon içindeyiz" denilerek olayın içinde ABD parmağının olduğu açıklandı. Bu arada ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsünün şu sözlerine de dikkat çekmek isterim:
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü düzenlediği basın toplantısında Davutoğlu'nun Şam ziyaretinden sonra Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Esad'ın Hama'dan tanklarını çektiğini açıklaması konusunda, "Biz Hama'da değiliz, bu nedenle bunlar Türklerden edinilen bilgilerdir" sözleri sonuna kadar olayın içinde olup hem de hiçbir şeyden haberleri yokmuş gibi davrandıklarını göstermez mi? Bir yandan Türkiye ile çok yakın koordinasyon içinde olduklarını söyleyecek arkasından da "Biz Hama'da yokuz" demeleri Türkiye'nin bir oyunun içine itilmek istendiğini göstermez mi?
Bölgemiz konusunda Türkiye'nin ABD'ye güvenerek yola çıkması ve hareket etmesi başımıza ciddi sorunlar açabilir. Biz ne yapacaksak kendi gücümüze ve durumumuza göre yapmak durumundayız. Geçmişte ABD'ne güvenerek iktidar olan nicelerinin başına nelerin geldiği unutulmamalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.