Demokratikleşmesi gereken siviller yok mu?
Günümüzün modası haline gelen demokratikleşme tüm toplumlara ulaşılması gereken en ideal sistem olarak demokrasiyi takdim ediyor. Ve bunun üzerinde kimse de tartışmaya gerek duymuyor. Çünkü demokrasi çağın putu haline gelmiş durumda. Bu yazıda maksadım demokrasiyi ya da mevcut sistemleri tartışmaya açmak değil. Ülkemizde moda olan demokratikleşme ve sivilleşme adımları ve bu çizgide oluşan tek taraflı tartışmalar -tek taraflı diyorum çünkü yıllarca devam eden asker ve sivil bürokratik oligarşiden toplumun büyük bir kesimi öylesine usanmış ve tepki duyar hale gelmişti ki demokratikleşme gündeme gelince karşı bir cephenin en azından açıktan oluşması mümkün olmadı.
Medyada geniş bir kesime yayılan demokratikleşme cephesine göre TSK'nın şimdiye kadar kullandığı bir takım yetkiler kısıtlanır, bu kurum sadece asli görev alanı içine çekilirse demokratikleşmenin gerçekleşeceği varsayımından hareket ediyor. Böyle olunca da sivil generallerin varlığı en azından şimdilik unutulmuş görünüyor. Çünkü,TSK şimdiye kadar antidemokratik denebilecek söz ve eylemlerinde hiçbir zaman tek başına olmamıştır. Her söz ve eylemi sivil görünümlü kesimlerden de destek bulmuş, hatta diyebiliriz ki TSK'nın antidemokratik söylem ve eylemlerinin zeminini bir takım siviller hazırlamıştır. Bugün demokratikleşme yönünde adımlar atılırken asker cephesinde ortaya çıkan bir takım gönüllü ya da zorunlu gelişmeler karşısında TSK'yı geçmişe dönük eylemlerinden dolayı yerden yere vurmakta öncülük eden kalem erbabının daha yakın zamana kadar hangi çizgide olduklarını toplum unutmuş görünüyor. 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1971 muhtırası, 12 Eylül 1980 müdahalesi ve 28 Şubat sürecinde, 27 Nisan gece yarısı muhtırasında medyada kalem oynatan pek çok kişinin bugün iktidar partisinden bile demokrat takılması, TSK'ya hücum noktasında ölçüyü kaçırmaları insanı derin derin düşündürüyor. Acaba bu insanların beyinlerinde toplum farkına varmadan köklü değişiklikler mi oldu, dün rejime müdahale edenlere gerekçe hazırlarken günün şartlarına göre hareket ediyorlardı da bugünde yine modaya uymuş demokratikleşme şarkısı söylüyor, bu alanda öncülüğü ellerinde mi tutmak istiyorlar kestirmek mümkün değil. Elbette hiç kimsenin kalbinden geçenleri bilmemiz, bununda ötesinde, "Böyle söylüyor ve yazıyorsunuz ama gerçek niyetiniz bu değil" diyerek niyetleri yargılamak gibi bir densizliğin savunucusu olamayız. Her ne kadar geçmişte bir takım yazarlar bu densizliği yapmış, toplumun çok büyük bir kesiminin niyetlerini okuyarak (!) yargılamaya kalkmış olsalar da öyle bir davranış bize yakışmaz.
Herne ise onlara "Dün askerin antidemokratik eylem ve söylemlerine destek veriyordunuz bugün niçin o huyunuzdan vazgeçtiniz" diyecek de değiliz. İnsanoğlunda zaman içinde fikri değişimin olması doğaldır. Bu fikri değişim kimilerinde güç karşısında korku sebebiyle oluşur ki bu değişim gerçeği yansıtmaz, kimilerinde ise bir gelişim olarak ortaya çıkabilir. Bu bakımdan bugün kim ne kadar demokratikleşmeden yana olursa olsun ya da görünürse görünsün ülkemizde demokratikleşmenin gerçek manada sağlanabilmesi sadece TSK'daki değişim ve dönüşüm ile mümkün değildir. Sivillerin demokratikleşmesi askerler kadar önemlidir.
Sivillerin sivilleşmesi diyebileceğimiz bu değişimin temelini tahammül kültürü oluşturur. Farklılıklara tahammül edemeyen kişilerden oluşan toplumda siz istediğiniz kadar yeni anayasa ve yasalar yapın gerçek manada demokratikleşmeyi, dolayısiyle sivilleşmeyi sağlayamazsınız. Birbirimize tahammül etmemiz gerektiğini söyleyenlerin adeta taşa tutulduğu bir ülkede sivilleşme ve demokratikleşme deyince sadece TSK'yı hedef göstermek bana göre gerçek hedefi gizlemek anlamına gelir. Çünkü, önemli olan toplumu oluşturan fertlerin birbirleri ile ilişkilerinde nasıl davrandıkları ile ilgilidir. Eğer bir takım insanlar başı örtülüye yan gözle bakıyor, dini çağ dışı olarak görüyor ve inançlı insanları çağ dışı olarak nitelendiriyor ve bu anlayışlarını da ilişkilerinde ortaya koyuyorsa o ülkede sivilleşme ve demokratikleşmenin gerçek manada hayata geçmesini beklemek gerçekçi olur mu? Kısacası toplumu oluşturanlar birbirlerini yargılamayı sürdürdüğü müddetçe öncelikli konu sivillerin sivilleştirilmesidir. Şimdiye kadar hep askerin söz ve eylemleri ile topluma müdahalesi dikkat çekti. Halbuki sivillerin birbirlerine yönelik söz ve eylemleri, farklı kesimlerin birbirlerini dışlama gayretleri, hatta suçlamaları pek hesaba katılmadı. Bu yüzden sivilleşememiş sivillerin toplumu çıkmaza sokan, tahammülsüzlüğü yaygınlaştıran tavırları gözden kaçtı. Bu sebeple TSK ile ilgili tüm gelişmelerin yanında toplumda tahammül kültürünü yaygınlaştırmayı hakim kılmanın adımları atılmalıdır. Olayı herkesin birbirine saygı duyması şeklinde takdim etmek bana göre yanlıştır. Toplumsal barış için esas olan farklılıklara tahammüldür, bunun hayat tarzımız haline getirilmesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.