Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Esası dururken detaya saplanmak

Esası dururken detaya saplanmak

İsrail ile gelinen noktada CHP ile AK Parti arasındaki laf yarışını izlerken insan şaşırıyor, üzülüyor. Çünkü, ikisi de bir dış politika olayını iç politika malzemesi haline getiriyorlar. Önce isterseniz CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun olaya yaklaşımından başlayalım. Kılıçdaroğlu Mavi Marmara Gemisi'nin Gazze'ye yardım götürmek için yola çıkmasının hata olduğunu ileri sürerek milli bir duruş sergilemekten uzak kalmıştır. Çünkü, gelinen noktada Mavi Marmara Gemisi'nin yola çıkması ve Gazze'ye yardım götürmesinin doğru mu yanlış mı olduğunu tartışmanın anlamı olmadığı gibi yapılan tartışmalar sadece İsrail'e cesaret verir, onların haklılığının gerekçesi olarak kullanılabilir. Gerçi İsrail yaptığı saldırıda haklılık aramış değildir. Bu dünyanın şımarık çocuğu her olayda kendisini haklı görmekte. Uluslararası sularda seyreden bir sivil gemiye saldırının korsanlık olduğunu bilmesine rağmen "Bu benim hakkım" diyebilmektedir. Gazze ve burada yaşayan insanların dünya ile bağı kopartılmış, açık cezaevi haline getirilmiştir. Bunun da bir insanlık suçu olduğunu İsrailli yöneticilerin bilmemesi mümkün değil. Önceki yıllarda günlerce Gazze'ye saldırmış bu saldırılarda bin 500'ün üzerinde sivil Filistinli hayatını kaybetmiş 10 binlercesi ile yaralanmış, 30 binin üzerinde Filistinlinin evleri üzerlerine yıkılmış, sokakta yaşamaya mahkum edilmiştir. İsrail'in bunu da dünyaya utanmadan kendini savunma olarak takdim etmiştir. Bununla da kalmamış İsrail'in yıktığı evlerin yeniden yapılabilmesi için dünyanın dört bir köşesinden yardım gönderilen inşaat malzemelerinin de Gazze'ye sokulmasına izin vermiyor. Kısacası İsrail'in savunulacak yanı yoktur.

Meseleyi Mavi Marmara saldırısı çerçevesinde ele alacak olursak yapılan iş ihtiyaç sahibi Gazzelilere yardım götürmekten ibarettir. Gemide bulunan yüzlerce sivilin içinde her milletten insan vardı. Hatta Musevi din adamları da bulunmaktaydı. Bunun yanında gemide kesinlikle silah bulunmuyordu. Buna rağmen uluslararası sularda gemiye İsrail askerleri havadan ve denizden saldırıya geçmiş silahsız insanların 9'unu katletmişlerdir. Bu vahşettir. Hatta diyebiliriz ki Somalili korsanların yaptığından daha vahşidir, insanlık suçudur. Cinayet işlemişlerdir. Ortada bu cinayetler varken kendi içimizde yapabileceğimiz bir tartışmada söyleyebileceklerimizi ileri sürmek ülkemiz açısında bir talihsizliktir. Elbette İsrail'in böyle bir saldırı yapabileceğini önceden düşünmek ve buna göre gerekli tedbiri almak gerekirdi. Ancak, bu tedbir yardım gemisinin gönderilmemesi değil, saldırıya karşı yardım gemisini koruma altında uluslararası sularda seyrinin sağlanması gerekebilirdi. Ancak bugünün konusu bu değildir. İşin esasını bir kenara bırakarak detayı ön plana çıkarmak anlamına gelebilecek tartışmaları gündeme getirmek sanıyorum demokraside önemli bir yeri olan anamuhalefet partisinin yaptığı açıklamalarla iç politikada prim yapmak adına ülkenin çıkarlarına zarar verdiğini söylemek yanlış olmaz.

Sorun bunun da ötesinde İsrail ve ABD'nin bölgeye dönük planlarına karşı bölge ülkeleri olarak nelerin yapılabileceğini, ne gibi adımların atılması gerektiğinin tartışılması gerekir. Söz gelimi Saadet Partisi Genel Başkanı Kamalak her fırsatta İslam Birliği'nin kurulması, bölgede bir İslam Barış Gücünün oluşturulması bunun için de D-8'lerin kuruluş amacına uygun faaliyet göstermesinin sağlanması gerektiğine dikkat çekiyor. Yani olaya bir çözüm sunuyor. AK Parti'den yapılan açıklamalarda Kılıçdaroğlu İsrail'in avukatlığını yapmakla itham ediliyor, buna karşılık Kılıçdaroğlu da Başbakan'ın aldığı üstün hizmet ödülünü hatırlatıyor. 'Ben İsrail'in avukatı değilim ama siz kendinize bakın' demeye getiriyor. Gelinen noktada İsrail ile ipler her geçen gün ister doğru ister yanlış atılmış adımlar sebebiyle bozulurken ve hatta bir çatışma ihtimali söz konusu iken iç politikada bütünleşmek gerekirken karşılıklı suçlamaların sadece İsrail'in elini güçlendirdiğini bilmem söylemeye gerek var mı?

Bu noktada hemen belirtelim ki yıllardan beri dost ve müttefik olarak İsrail ve ABD'yi tercih edenlerin bugün gelinen noktada hayal kırıklığı yaşamalarını anlamak mümkün ama bu hayal kırıklığının yanlış dost ve müttefikler edinmekten kaynaklandığını artık hepimizin görmesi gerekiyor.

Söz gelimi Türkiye'nin ana sorunu terör ve terörle mücadelede insansız uçakların istihbarat toplamada çok önemli bir yer tutuyor. Ne var ki bu uçakların bakımı ve onarımı için İsrail'e muhtaç isek ve bu devlet canı sıkılınca gönderdiğimiz bu uçakların bakımını 6 ayı aşkın bir zamandan beri oyalıyor, terörle mücadelede bir eksiklik oluşturabiliyorsa esas üzerinde durulması gereken sanıyorum işin bu boyutudur. Tartışılması ve çözüm bulunması gereken hususlar bir kenara itilerek Mavi Marmara gitmelimiydi gitmemelimiydi tartışmasını gündeme getirmek ülke olarak talihsizliğimizi göstermez mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi