İsrail ve yandaşlarının gerçek yüzü
Türkiye PKK terör örgütü ile mücadelesini yıllardır sürdürüyor... Bu güne kadar edinilen tecrübelerin hakkıyla kullanılacağı ve hükümetin yeni stratejiler geliştirerek olaya yaklaşmayı planladığı, sonuç alınması konusunda ümitlerimizi artırıyor. Ancak bu hastalığın kaynağının sadece ülkemizdeki olaylar olmadığı defalarca yazılmış-konuşulmuş hususlardır. PKK ve yandaşlarının Kürt halkının değerlerinden uzak ve uluslararası güçlerin maşası olarak Türkiye’nin başına bela edildiği her fırsatta ortaya konuluyor. Eğer ülkemizde Kürt kardeşlerimizin sorunları varsa o bizim de sorunumuzdur. Kürt sorununun çözüm adresi bu milletin vicdanıdır ve bunda sıkıntı yoktur. Hayata geçirilen özgürlüklerin geri dönüşümsüz şekilde devam etmesi önemlidir. Bunun daha da geliştirilmesi ve alt yapısının sağlamlaştırılması hususunu yeni sivil bir anayasanın oluşturacağına ve bu konuya Meclis Başkanı sayın Cemil Çiçek’in azmi, heyecanı ve tecrübelerinin temel teşkil edeceğine inanıyorum.
Mavi Marmara olayında BM raporunun açıklanmasından sonra Türkiye kendine yeni bir yol haritası çizdi. Dışişleri Bakanımız Davutoğlu bu raporun bir BM raporu olmadığını ifade etti ve Ortadoğu’da İsrail zulmünün göstergesi olan saldırıyı Uluslararası Adalet Divanı’na taşımaya karar verdiklerini açıkladı. Ayrıca Türkiye’den özür dilemeyen ve tazminat talebini reddeden İsrail’e yönelik yaptırım kararları arasında diplomatik ilişkilerin ikinci katip düzeyine indirilmesi, askeri anlaşmaların askıya alınması ve Doğu Akdeniz’de güvenlik için önlem alınması gibi maddeler de bulunmakta.
Bunun ardından İsrail Dışişleri Bakanı Lieberman’ın bilgisi dahilinde hazırlandığı belirtilen bir planda, Türkiye’ye tutumu nedeniyle bedel ödettirileceği dile getirildi. Bu planda İsrail’in ;
“- Ermeni soykırımı iddialarının dünyaca kabul görmesi için Ermeni diyasporasına tam destek vereceği, Ağrı Dağı ve çevresinin Ermenistan’a ait olduğuna yönelik iddiaları da destekleyip ABD Kongresi’nde Türkiye aleyhinde işbirliği yapacağı,
-PKK’nın lider kadrosuyla görüşeceği, terör örgütüne silah ve eğitim yardımı yapacağı ve istedikleri her alanda PKK’ya tam destek vereceği” hususlarıdır.
Bunlar aslında bilinen ve gizliden yapılan işlerdi... İsrail ve ABD’nin bölgede bu uygulamaları çeşitli vesilelerle tespit edilmiştir. Şimdi suçüstü yakalandılar, kendilerini ele verdiler. Hiçbir devletin, hükümetin böyle bir açıklamada bulunması düşünülemez. Her şey K.Irak’da bir Kürt devleti kurmak ve bu devleti İsrail’in bekçiliğine görevlendirmek olduğunu söylemeliyiz. Bunlar hem PKK’nın ve hem de Ortadoğu’da etkili olan ve olmaya çalışan güçlerin birlikte düşünülmesi gerektiğini yeniden ortaya koymaktadır.
Türkiye Mavi Marmara saldırısına rağmen İsrail’in Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne (OECD) üyeliğini veto etmedi ve BM’nin Nükleer Silahlar ile ilgili Komisyonunda çekimser kalarak destek verdi. Verdiğimiz tavizler yetmemişe benziyor... Füze Kalkanı’nın bir NATO projesi olduğu söyleniyor; bir erken uyarı sistemi... Bu proje Türkiye’nin güvenliğine ne kadar katkıda bulunacak? Bunu ortaya koyan yok. Türkiye bir NATO ülkesi olarak bu sorumluluğu yerine getirmeyi gerekli görürken, NATO ülkeleri Türkiye’ye saldıran terör örgütüne engel olmak bir tarafa ona destek oluyorlar. Füze kalkanı projesinin İsrail’in güvenliği için hayata geçirilmeye çalışıldığı söylenmektedir ve inandırıcıdır. Bu konu yeniden TBMM’de görüşülmelidir ve şimdi bu daha da gereklidir.
Yahudilerin en huzurlu yaşadığı ülke Türkiye’dir
Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye her zaman Yahudilere karşı iyi davranmıştır; onlara en iyi vatandaşlık muamelesi yapmış ülkelerdir. II. Beyazıd döneminde 1492 yılında Gırnata düşünce, İspanya’da zulme maruz kalmış olan Yahudiler Osmanlı donanması ile alınmış, onlara sahip çıkılmıştır. Hitler Almanya’sında yaşayamayan Yahudi bilim adamları Cumhuriyet döneminde üniversitelerimize davet edilmiş, kürsü sahibi olarak çalışmışlar; huzur içinde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Bunları dile getirmekteki amacımız Yahudileri vefasızlıkla suçlamak değil; Siyonist İsrail Hükümetine hangi topraklarda hayat bulduklarını hatırlatmaktır. ABD’de bir Ermeni’nin Adana-İncirlik’te kendilerine ait araziler olduğunu ve bu nedenle tazminat istemiyle dava açtığını biliyoruz... Bunun bir İsrail oyunu olduğunu düşünmemek elde değil. Türkiye artık İsrail’in üzerinde bulunduğu toprakların II. Abdülhamid Han’ın kendi tapulu arazisi olduğunu ortaya koymalı ve sorunu sahiplenmelidir. Osmanlı’nın devamı olduğumuzu söylüyorsak bu konuda adım atmak artık boynumuzun borcudur.
Bilindiği gibi PKK ile mücadelede sağlıklı istihbarat için Heronlar önemli görev üstlenmişti. İsrail’in ürettiği ve zaman zaman da yazılımlarının bu ülke tarafından yapılmış olmasından dolayı eleştirilen bir hava aracı... Muhtemelen yazılımı nedeniyle görüntüler İsrail’in de eline ulaşıyor. Şimdi bu konunun daha da önem kazandığını söylemeliyiz. Yetkililer BM’nin Mavi Marmara raporundan sonra Heronların onarımı için İsrail’e gönderildiğini ama henüz onarımlarının yapılmadığını dile getirdiler. İsrail onarımların yapılmakta olduğunu söylüyor; bu inandırıcı değil. İsrail bundan sonra Türkiye’yi zora sokmak için elinden ne gelirse yapacaktır, bir devlet anlayışından ziyade bir örgüt gibi kuralsız davranacaktır. Bunu fırsat bilerek ülkemizin bilimsel ve teknolojik imkanlarıyla istihbarat amaçlı insansız hava aracı üretme imkanlarımızı zorlamalıyız; yapabileceğimize inanıyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.