Acı gerçekler!
Avrupa kökenli IRA gibi terör örgütlerinin görüşme süreçleriyle bitirildiği örneğinden hareketle PKK’nın da ancak bu şekilde bitirilebileceği söylemi son yıllarda hayli yaygındı.
Açılım sürecini pişirip, sonra Başbakan Erdoğan’ın kucağına bırakanlar da tamamen bu mantıkla hareket ettiler.
Birincisi: Açılım Süreci’nin fikri altyapısını oluşturan Düşünce Kuruluşu’nun kurmayları, PKK’yı yok edecek derecede diplomatik hamleler yapabilecek tecrübeye sahip değillerdi.
İkincisi: PKK terör örgütünün yapılanması, dayandığı sosyolojik nedenler, bölgenin yapısı, örgütün çatışma biçimi, komuta kontrol sistemi IRA gibi Avrupa kökenli örgütlerden tamamen farklıydı. Sözkonusu Düşünce Kuruluşu bunu dahi analiz edemedi.
Üçüncüsü: Dil sorunu, kimlik sorunu, temel haklarla ilgili sorunların çözülmesi, böylece örgüt mensuplarının dağda kalmalarının gerekçesinin kalmaması, ardından da dağdan inişin başlamasıyla PKK’nın bitmesi ekseninde Düşünce Kuruluşu tarafından kurulan Açılım Mantığı çok sığdı.
PKK’nın dağdaki varlığı sadece bunlarla anlaşılamayacağı gibi, bu söylenenler yapıldığında da bitmez. Dağdaki varlığın “Rantı” ve “Bu ranttan faydalananların varlığı” temel noktadır.
Dördüncüsü: Örgütün dış bağlantıları ve bugüne kadar girdiği ilişkiler, Avrupa’da masa görüşmeleriyle bitirilen örgütlerde yoktu. Bu çok önemli faktör göz ardı edildi.
Sonuçta; Açılım fikrinin mimarı sözkonusu Düşünce Kuruluşu, araştırma-geliştirme-inceleme vs. adı altında bol bol kaynak elde etti.
Hepsinin maddi durumunda inanılmaz iyileşmeler oldu. Kendileri açısından oldukça kazançlı bir dönem oldu.
Lakin ortaya çıkardıkları sonuç Habur Faciası oldu.
Ve Habur’un faturasını Başbakan Erdoğan ödedi.
Kendileri ise yeni yüksek standartlarda hayatlarını sürdürüyorlar.
Habur olmasaydı AK Parti’nin oyları yüzde 55’lerde olacak ve Meclis aritmetiği Yeni Anayasa’yı çok kolay yapacak durumda olacaktı.
Ve Türkiye uçuşa geçecekti.
Açılımın fikir mimarlarının yol açtığı bu sonuç Türkiye’ye ödettirilmiş en büyük bedeldir.
Açılım sürecinin fikir önderleri ve koordinatörleri, Habur sürecinde bölgedeki bütün güvenlik yetkililerini by-pass edip ipleri fiilen ele aldılar.
Üniformaları çıkarma, miting otobüsünün alana gelmesini engelleme, kitleyi bölgeden uzak tutma gibi kritik hamleleri yapacak stratejik akıl bile üretemeyip, AK Parti’ye tarihinin en büyük yarasını aldırttılar.
Şimdi ortaya çıkan “kaset”le süreci düşündüğümüzden de kötü yönettikleri ortaya çıkıyor.
Nasıl olsa faturayı ödeyecek bir Erdoğan bulmuşlar.
Habur’u ödediği gibi, kasetin faturasını da öder.
Yok öyle yağma!
Bir sürecin fikri örgüsü böyle yapılmaz, bir süreç böyle yönetilmez.
Bu Düşünce Kuruluşu’nun da onun kendinden menkul fikirlerinin de çeşitli kademelerindeki adamlarının da artık itibar edilir tarafları kalmadı.
Başbakan zarar görürse bundan Türkiye zarar görür.
Ona zarar veren herkes bedelini ödemeli.
O kasetteki PKK yöneticisi Zübeyir Aydar bakın süreci anlattığı iki hafta önceki yazısında ne diyor: “İmralı’yla görüşmeler AKP’nin gerilla karşısında sıkıştığı 2006 yılıyla başlar.”
Yani PKK masa görüşmelerinin başlamasını, silahlı mücadeleyle elde ettiği kazanıma bağlıyor.
PKK da BDP de bütün kazanımları buna bağlıyor zaten.
Açılımın fikr-i sabitleri bunu bile göremediler.
Örgütün bu düşüncesi nedeniyle masa başı görüşmelerden sonuç alınamaz, 30 yıllık kronikleşmiş örgütün varlığından rant elde eden binlerce kişi silahlı gücü asla tam olarak yok etmez.
Ey açılımcılar, ille “masa kuralım” diyorsanız temel şart şudur:
“Hava, kara, istihbarat operasyonlarıyla örgütün insan varlığının en az yarısını etkisiz hale getirirsiniz. Barış için yalvaran taraf onlar olur.”
İşte an o andır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.