Çocuk ve gençlerde çekingenlik
Erhan 8. sınıfta okuyan içine kapalı, çok konuşmayı sevmeyen soru sorulursa cevap veren bir öğrenciydi. Okumak için yatılı yurtta kalıyor ve oradan okuluna gidip geliyordu. Her hafta sonu da evine geliyordu. Erhan’ın kendinden büyük bir ablası bir de abisi vardı. Ablası üniversitede okuyordu, abisi de Eczacılık Fakültesi’ni yeni bitirmişti. Erhan’ın babası işi gereği yurtdışında çalışıyordu. İki-üç ayda bir evine geliyordu tekrar işine dönüyordu.
Erhan’ın ders başarısı iyiydi şimdiye kadar hep teşekkür almıştı, ancak ders çalışmak istemiyordu. Annesi Erhan’ın hırslı olmadığından, ve aldığı notlarla yetindiğinden şikayetçiydi. Abi ve ablanın kardeşlerini, düşük not aldığında acımasızca eleştirdiğini de sözlerine ekledi. Öğretmeni Erhan’ın son zamanlarda uyukladığını ve hayal kurduğunu anneye anlatmıştı. Anne bunu, geceleri geç yatmaya bağlıyordu.
Erhan’a o seansta “Çocuklar için benlik kavramı ölçeği” uygulandı. Bu ölçekten elde edilen bulgular şöyle idi: Erhan; Çekingen olduğunu, derslerde sık sık hayal kurduğunu, ailesine dersler konusunda sorun oluşturduğunu, sık sık üzülüp meraklandığını, okuldan hoşlanmadığını, son zamanlarda mutsuz olduğunu, babasından ilgi görmek istediğini işaretlemişti. Erhan daha sonraki seansta mutsuz olmasındaki en büyük etkenin, birisiyle konuşurken heyecanlandığı için, tanımadığı veya az tanıdığı kişilerle konuşurken rahat konuşamadığı için olduğunu söyledi. Ayrıca özellikle abinin çok başarılı olduğunu ve kendinden de böyle bir başarı beklediğini, bu yüzden kendisi düşük not aldığında abinin ona soğuk ve ilgisiz davrandığını anlattı.
Erhan ile psikoterapi seansları birkaç seans bireysel olarak yapıldı. Daha sonra Erhan, lise çağında çekingenlik sorunu yaşayan diğer gençler ile birlikte grup psikoterapisine alındı. Grup psikoterapileri sayesinde Erhan kendini daha rahat ifade etmeyi öğrendi. Çevreyle uyumu ve farkındalık düzeyi arttı. Kendine güveni arttı ve ilişkilerinde daha sağlıklı davranışları benimsedi. Sorun çözme becerisi kazandı ve korku, kaygılarıyla baş etmeyi öğrendi.
Değerli okuyucularım, utangaçlık düzeyindeki sosyal anksiyete, sosyal olarak kabul görmeyi sağlayabildiği ölçüde uyumlu bir özellik olmaktayken, aşırı tehdit algısı ve insanlardan uzaklaşmaya neden olabilen sosyal anksiyete işlevselliği önemli ölçüde bozabilmektedir.
Günümüzde çocuk ve ergenlerde sosyal anksiyete bozukluğu tanımı içinde erişkinlerde de olduğu gibi en sık; toplum içinde konuşma, yemek yeme, yazı yazma, otorite figürleri ile konuşma, sosyal ilişkilere katılamama korkusu, sosyal ortamlarda nefes darlığı, yüz kızarması, çarpıntı, baygınlık, titreme, ağız kuruluğu ve kaslarda gerginlik, karın ağrısı, ölme isteği ve baş ağrısı gibi fiziksel şikayetler yer alır. Genelde bu rahatsızlık çocukluk çağında başlamaktadır.
Çekingen çocuklar yeni girdikleri ortamlarda aşırı ürkek, utangaç ve sessiz kalırlar. Toplulukla oynanan oyunlara katılmaz, uzaktan bakmakla yetinir. Bir köşeye sinip, kendini gizleyerek oynanan oyunları izler. Oyunlara katılsa bile diğerlerinin yönlendirmesi doğrultusunda hareket eder, geri planda kalır; oyun kuruculuk yapamaz. Okula gitmek istemeyip, çeşitli bahanelerle evde kalmayı tercih eder.
Çekingen ergenler de okul arkadaşları ve öğretmenleriyle iletişimde çok yoğun güçlükler yaşarlar. Az sayıda arkadaş edinir. Derslerde varlıkları neredeyse hiç fark edilmez. Kendilerine sorulan soruları da cevabını bilseler de titrek ve kısık bir sesle, olabildiğince kısa cümlelerle, yüzleri kızararak ter içinde kalarak yanıtlayabilirler.
Ergende zaten beğenilme ve onay görme arzusu vardır, sosyal çevre içinde ne şekilde olumlu tepki göreceğini bilemez, bu nedenle değişken tavırlar sergiler. Özellikle ergenler, kendilerini kimsenin anlamadığını düşünürler. Onları en çok sıkıntıya düşüren, kendilerini tam olarak kimseye ifade edemeyip, kimliklerini kabul ettirememeleridir. Dolayısıyla ergenlerin, sağlıklı kimlik geliştirmesi; kendini olduğu gibi yargılamadan kabul eden, sevgi ve ilgi gösteren, güven ve destek veren özdeşim modelleri ile karşılaşma şansına sahip olursa gerçekleşir.
Sosyal anksiyete ergenlik döneminde iyice kendini göstermeye başlar. Ailelerin iyi birer gözlemci olarak çocuklarıyla açık iletişim kurmaları, bu sosyal anksiyete belirtilerini kısa sürede fark etmelerini sağlar. Ona göre tedavi de o kadar kolay olur.
Tedavide ilaç tedavisi her zaman gerekmeyebilir, özellikle grup psikoterapileri en etkili tedavi yoludur. Çocuk ve gençlerimizin kendine güvenen, rahat iletişim kurabilen kişiler olarak yetişmesi duasıyla Allah’a emanet olunuz.
PSİKOLOJİK DANIŞMAN-PSİKOTERAPİST KIVANÇ TIĞLI
DNŞ TEL: 0212 503 79 95- 0506 401 79 91
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.