Yeni kurulmuş üniversitelerle gelen sorunlar
2002 yılında ülkemizdeki üniversite sayısı toplam olarak 76 iken, 2011 yılına gelindiğinde bu sayı 165’e yükseldi... Şu anda çeşitli illerimizde 103 devlet üniversitesi ve 62 vakıf üniversitesi eğitim ve öğretimlerini sürdürmektedir. Böylece AK Parti iktidarı döneminde 50 devlet, 39 da vakıf üniversitesi kurulmuş oldu. Hem yeni kurulan üniversiteler hem de önceden kurulmuş üniversitelerin kontenjanlarındaki artışlar sebebiyle öğrenci sayısında da artış görüldü. Oysa öğrenci sayılarının yükselmesine paralel olarak öğretim üyelerinin sayıları artmadı. Yeni yapılanma, üniversiteye girmek için bekleyen öğrencilerin umudu olmuş; daha çok sayıda öğrencinin üniversitelere girmesi sağlanmıştır.Aileler açısından olumlu bir sonuç olmasına rağmen, neredeyse her ilde açılan üniversite sayılarına bakıldığında, başka problemlerin de ortaya çıkması kendiliğinden olacaktır. Bir şehre üniversite açılması demek o şehirde yaşayanların sayısının artması demektir. Esnaf olaya bu açıdan bakmakta ve tabii ki bu da siyaseti etkilemektedir. Ancak o öğrencilerin kalabileceği yurt ve sosyal tesislerin de birlikte düşünülmesi gerektiğini belirtmeliyim. Farklı yörelerden gelen öğrencilerin o şehre etkileri sadece ekonomik açıdan değil, elbette sosyal açıdan da olacaktır.
AK Parti iktidarı önce 01.03.2006 tarih ve 5467 sayılı yasa ile 15 üniversitenin kuruluşunu gerçekleştirdi. Bu üniversitelerin fakülteleri, var olan üniversitelerin bünyelerinde bulunması nedeniyle fiziki şartlarının sağlanması o kadar sıkıntılı olmadı. Öğretim elemanları açısından da bunu söylemek mümkün. Mesela Ordu Üniversitesi hem 19 Mayıs Üniversitesi’nin hem de Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin bünyesinde kurulmuş fakültelerini alarak faaliyetine devam etti. Ancak 17.5.2007 tarih ve 5662 sayılı yasa ile 17 ilde kurulan üniversiteler ile 22.5.2008 tarih ve 5765 sayılı yasa ile kurulmuş olan 9 ildeki üniversitelerin durumları öncekilerden farklı idi. Onların hem fiziki altyapı ve hem de öğretim elemanı problemi birlikte ortaya çıktı. Neredeyse üç-dört yılda kurulan üniversitelerin sayısı Cumhuriyet tarihinde kurulan üniversitelerin iki katına çıkarılmış oldu.
Öğretim üyelerinin üzerine düşenler
Yeni kurulan üniversitelerin fiziki altyapı sorunları başlangıçta önemli görünse de elbette en önemli sorun yeterli öğretim üyesi sayısının teminidir. YÖK Başkanı sayın Özcan üç büyük ilimizde bulunan üniversitelerimizdeki öğretim üyesi sayısının, tüm üniversitelerdeki öğretim üyeleri sayısının % 47.6’sı olduğunu; her üniversitede yeterli öğretim üyesi sayısının bulunmasını arzu ettiklerini ifade etti. Evlatlarımızın hangi üniversiteden mezun olurlarsa olsunlar, ülkenin diğer üniversitelerinden mezun olanlarla aynı bilgi ve beceriye sahip olmasını istemek ve bunun için gayret etmek görevimizdir. Yani İTÜ’den mezun olacak bir makine mühendisi ile yeni kurulmuş bir üniversitenin mühendislik fakültesinden mezun olacak makine mühendisinin aynı bilgi ve becerilere sahip olmasını arzu ederiz... Ancak bu durumun gerçekleşmesi kolay değil. Başta öğretim üyelerinin yeterli olması gerekir. YÖK’ün en önemli görevlerinden birisi budur. 28 Şubat’ta boğazına kadar siyasete batmış; kimi zaman askeri vesayetin desteğinde bir muhalefet partisi gibi çalışmış YÖK’ün bunu gerçekleştirmesi mümkün olamazdı. O yıllar yükseköğretimimiz için kayıp yıllar olarak durmaktadır.
Böyle bir sonucu yakalamak için yeterli öğretim üyesi sayısı yanında laboratuvar imkanlarının da etkili olacağını biliyoruz. Sonuçta piyasanın ihtiyaçlarına cevap verebilen üniversite mezunlarının iş bulması da o kadar kolay olacaktır. Ülkemizde işsiz üniversite mezunlarını düşünürsek bunun da konuşulması gereken önemli bir problem olduğunu belirtmeliyim. Yeni YÖK yönetimi bu konuda üzerine düşeni yapmaya çalıştı; yani esas görevi olan “üniversitelerarası koordinasyon” işini... Önce öğretim üyesi ihtiyacı olan üniversiteleri tespit etti, sonra da öğretim üyesi fazla sayıda olan üniversitelerden 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 41. maddesine göre destek vermelerini istedi. Bunu bir dayatma olarak değil de gönül rızasına dayanan, eğer bu hizmeti kadro sorunu olan öğretim üyeleri üstlenirse üniversitelerinde ilk kadroya atanacak olanların bu arkadaşlarımız olacağını vaat ederek... Ancak bu yargıya takıldı. Öğretim üyesi yetiştirme sorunu yükseköğretimin hayati bir sorunu olarak halen durmaktadır. Bu sorun ile ilgili düşüncelerimi bir sonraki yazımda ifade etmek istiyorum.
Not: Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın muhtereme annesinin vefatı, milletimizi derinden üzmüştür. Allah(cc) rahmet etsin, nur içinde yatırsın; mekanı Cennet olsun... Başbakanın acısını en samimi duygularımla paylaşıyor ve kendisine sabırlar diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.