Çözüm İslam'a tabi olmakta
İnsanlığın boğuştuğu sorunlardan kurtulmasının yolunun İslam Birliği'nden geçtiğine dünkü yazımda vurgu yapmıştım. Sonradan düşündüm ki İslam ülkelerinin birliğinin gerçekleşmesi çok önemli olmakla birlikte bundan çok daha önemlisi materyalist anlayış etrafında oluşturulacak bir birlikteliğin ne Müslüman ülkelere ne de dünyanın geriye kalan bölümüne fazla bir hayrı olmaz. İslam Birliği İslam anlayışı çerçevesinde gerçekleştiği takdirde hem İslam dünyası sömürüden kurutulacak hem de dünya zalimlerden yakasını kurtaracaktır. ABD'nin İslam dünyasına telkin ettiği bir anlayış etrafında oluşacak birlik sadece emperyalist güçlerin işine yarayacak, onların sömürüsünü kolaylaştıracaktır.
Hemen belirtelim ki ABD ve AB ülkelerinde yaşananlara baktığımızda yıllardan beri tüm insanlığa tek doğru olarak takdim edilen hatta dayatılan sistemlerin ve anlayışların iflas ettiğini söylemek yanlış olmaz. Aslında bu son kaçınılmazdı. Çünkü insanı sadece et ve kemik yığını olarak algılayan bu sebeple de maddi ihtiyaçları karşılanan insanın mutlu olacağı anlayışının yeterli olmayacağı başından beri düşünen beyinler için meçhul değildi. Kaldı ki materyalist anlayış tüm insanlığın değil sadece bir avuç kapital sahibinin refahını tercih etti. Özellikle İslam medeniyetinin mensupları açısından işin bu yönü yüz yıllardan beri biliniyor ve insanlığa anlatılmaya çalışılıyordu. Ne var ki çarpık bir anlayışa insanlık adeta zorlandı. Bu zorlamada İslam Dünyası'nın yetersiz kalışı da meydanın boş kalmasına sebep oldu. Buna bir de İslam dünyasındaki bir takım makam düşkünü yöneticiler eklenince kaçınılmaz sona hızla yaklaşıldı.
Devletin elinde bir sihirli değnek olduğunu, toplumların her türlü sıkıntılarına bu sihirli değnek ile cevap verilebileceği ve sorunların anında ve sürekli olarak çözülebileceği anlayışının bugün gelinen noktada bir işe yaramadığı görüldü. Çünkü, zenginler sürekli olarak zenginleşirken kendileri gibi zenginleşemeyenlere karşı bir sorumlulukları olduğunu düşünmediler. Çünkü, materyalist anlayışta böyle bir düşünceye yer yoktu. O düşünce sadece İslam anlayışında yer buluyor ve yüzyıllar boyu da hayata yansımıştı.
Materyalist anlayış insanlara sadece kendilerini düşünmelerini empoze ediyordu. Bunun sonucu olarak önemli olan kazanmaktı ve kazanılanın bir bölümünü gönüllü olarak fakirlerle paylaşmak gibi bir anlayışa materyalizmde daha doğrusu batı medeniyeti düşüncesinde yer yoktu. Bu anlayış sadece İslam kültürünün bir ürünü ve hayata geçirilmiş şekliydi.
İslam medeniyeti bu anlayışı hayata geçirirken sadece zenginlerin yoksulları düşünmesini değil aynı zamanda bunun uygulaması sırasında fakirlerin rencide edilmemesi gerektiğine dikkat çekerek, "Sağ elin verdiğini sol el bilmemeli" düsturunu hayata hakim kılmıştır. Netice itibariyle öylesine kurumlar oluşturulmuş ki gerçekten veren ile alan kesinlikle karşı karşıya gelmiyor fakir ihtiyacını giderirken zengin de gurura kapılmıyordu.
Bugün ABD ve AB'de yaşananlar denebilir ki bir avuç sermaye sahibine karşı duyulan öfkenin patlamasıdır. Bu öfke patlaması karşısında bazı ülkelerde yönetim kadrolarında değişiklik olmaktadır. Ancak, bu yönetici değişikliklerin sadece toplumların öfkesini dindirmek için bir gaz alma operasyonu olmaktan -en azından şimdilik- öte geçmediğini söylemek durumundayız. Çünkü, söz gelimi İtalya ve Fransa'da gündeme gelen değişiklikler kesinlikle sistem değişikliği ile ilgili değildir. Hatta, Arap baharı olarak takdim edilen gelişmeler çevresinde Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerdeki değişikliklerde sisteme yönelik bir değişiklik değildir. İslam dünyasında yaşanan gelişmeler Kapitalist dünyanın kendi çıkmazına çare bulabilmek için İslam dünyasına yönelik operasyonunun birer halkasını oluşturmaktadır.
Bu bakımdan dünyanın ihtiyacı, öncelikli olarak Müslümanların birlikteliği ve esas olarak dünyaya maddeci anlayışın yerine İslam medeniyetinin değer yarılarının hakim olmasıdır.
Bunun dışında ABD ya da AB'ye yönelik değerlendirmeler havada kalmaya mahkumdur. Bir takım kişisel ve yüzeysel değişiklikler insanlığın sorunlarına çözüm bulamayacaktır.
Bunu söylerken tüm dünyanın Müslüman olacağı gibi bir ön kabulden hareket ediyor değilim. Önemli olan dünya üzerinde belirleyici olan anlayışın değişmesidir. Geçmişte olduğu gibi İslam'ın değer yargılarının hakim olduğu bir dünyaya duyulan özlemi ifadeye çalışıyorum. İslam medeniyetinin yeniden ayağa kalkması ve yer yüzünde hakim kültür haline gelmesi ise Müslüman ülkelerin kendilerine dönmeleri ve birleşmeleri ile mümkün olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.