“Hoca” ne yapsın?
Aslında BDP’nin çatısı altına alıp Emek Özgürlük Demokrasi Bloğu’ndan, İstanbul Milletvekili seçtirdiği Abdullah Levent Tüzel’in başörtüsüyle ilgili sözlerini eleştirmek için yazının başına oturmuştum.
Akşam’dan Özlem Çelik’e konuşan Tüzel, “Meclis’te türbanlı kadın olmamalıdır. Bir vekilin başörtüsü takması laik devlet anlayışıyla çelişir. Türban kadının özgürlüğü önünde de engeldir” demiş.
Kahramanmaraş’ta başörtüsüne uzanan eli kıran Sütçü İmam gibi başındaki sarığı çıkarmamak için, medreselerini kapatmamak için şehitler veren mollalar yetiştirmiş Doğu toprakları.
Şimdi bu toprakların temsilcisi olduğunu söyleyen BDP’liler, işte böyle düşünenleri o toprakların evlatlarına yutturup milletvekili seçtirtiyorlar.
Söyleyecek çok şey var da, “Kürtlerin dini Zerdüştlüktür” diyen bir anlayışa ne söylesen boş.
Canımı sıkan mevzu ise Türkiye’de hâlâ eski Türkiye alışkanlıklarının sürdürülmesi.
Nüfuzlular geçmişte Türkiye’de her badireden kurtarıldılar.
Başları ne zaman kanunla derde girse, o kanunlar delindi, esnetildi, değiştirildi. Nice nüfuzluların kanunun pençesinden kurtarıldığına şahit oldu bu topraklar.
Herkesin kanun önünde eşit olduğu bir döneme doğru gidilirken, dört parti birden anlaşıp, Şike yasasını değiştiriyorlar.
Yasa öngörülen şekilde değiştirilirse Aziz Yıldırım hapisten yırtacak.
Yazı İşleri Müdürümüz Ali İhsan Karahasanoğlu dünkü yazısında, bu konudaki tepkisini açıkça “Şike’de Anlaştılar” başlığıyla dile getirdi.
Şike suçu normal suçlardan daha ağır olmalı.
İçinde hem hırsızlık hem de dolandırıcılık var.
Puanlar çalınıyor, buna bağlı yayın gelirleri, federasyon gelirleri çalınıyor.
Bahis ve benzeri olaylara bunun yansıması ise dolandırıcılık.
Üstelik bu statlara giden, Lig TV’ye parayla abone olan, bahis oynayanları topladığınızda milyonlarca insan demek bu.
Dolandırıcılık ve hırsızlık bu kadar büyük bir kitleyi ilgilendiriyorsa, yani kitlesel ve kamusal bir durum sözkonusuysa cezası çok ağır olmalı.
Oysa yasa öyle bir yumuşatılıyor ki marketten çikolata çalma cezası gibi adi hırsızlık seviyesine indiriliyor.
İşin bir boyutu da “gasp” olayı.
Şike belgelerinden görüldüğü gibi olayın içinde mafya ciddi biçimde var ve bazı futbolcular “tehditle” ve “şiddete uğrama korkusuyla” önerilen şike teklifini kabul ediyorlar.
Olayın içine zorlama girdiği an bu gasp kapsamına da bir biçimde girer.
Ama gelin görün ki, içerideki Aziz Yıldırım olunca yine alttan alta birileri kulisler kuruyor, siyasileri bir araya getiriyor, anlaşıyorlar ve üçüncü dünya ülkelerine özgü yöntem işletiliyor:
“Kişiye özel düzenleme.”
Şu memleketin insanlarına yazık.
Kanunlar kesin biçimde hep onlara mı uygulanacak?
“Ünlüler”, “Saygınlar”, “Unvanlılar” hep kurtarılacak mı?
Neredesin Ömer’in adaleti?
Masumca evde maç izlerken bile, bir yalan izliyormuşuz, her şey önceden kurgulanmış, dolandırılıyormuşuz...
Evimizin içinde de mi bu zulme maruz kalacağız?
Medyadan da tepki yok bu işe.
Dün, Milli Takım’ın başına Hiddink ismi gündeme geldiğinde “yerli hoca” vurgusu yapanları “faşistlikle” suçlayıp, bugün “Hiddink gitsin kampanyası”na ise ilk önce imza çakanlar da bunlar.
Oysa bir noktadan sonra “hoca” ne yapsın?..
Böylesine kirlenmiş bir futbol dünyası olan; azimle, gayretle, çalışmayla işlerin yürümeyip masa başında bittiği, olduğu bir ortamda oyuncu mu yetişir, maç mı kazanılır?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.